Tarih boyunca hiç şüphesiz özü itibariyle devlet tanımını en iyi yapan Hazreti Ömer olmuştur.

Adalet kavramının bulunduğu her alanda sıklıkla karşımıza çıkan "adalet mülkün temelidir" sözünün kime ait olduğu ve ne anlama geldiği halen daha tartışma konusudur.

"Adalet mülkün temelidir" sözü Hz. Ömer'e ait olup mülk kelimesi çoğu zaman yanlış anlaşılmaktadır.

Cümle içerisinde yer alan "mülk" sözcüğü, genellikle gayrimenkul ya da taşınmaz şeklinde anlaşılmaktadır.  Halbuki "mülk" kelimesi, Arapça bir kelime olarak “devlet, iktidar, düzen, egemen, ülke, saltanat" anlamlarına gelmektedir. Bu nedenle, adalet mülkün temelidir cümlesinin net anlamı "Adalet egemenliğin temelidir.". Başka bir ifade ile bu söz ile anlatılmak istenen, bir devletin ya da düzenin esasının adalet olduğudur.

Bugün için de son derece geçerli olan Hz. Ömer’in sözü bir Devletin nihai meşruiyetinin adalet ile mümkün olabileceğini ortaya koymaktadır. Yani bugün KKTC için tartışma konusu olduğu gibi; Devlet vatandaşları arasında adil, eşit ve tarafsız davranması gerektiği gibi devleti temsil eden başta emniyet güçleri ve yargı mensupları da Anayasa ve yasalara uygun olarak adaletten uzaklaşmamaları gerekmektedir.

Ütopik görünse de uluslararası camiadan “egemen eşitlik” talep eden ülkemizde ortaya atılan iddialar tüm kurumların kökünden sarsılmış olduğu ve amiyane tabirle tuzların dahi kokmaya başladığı yönündedir.  Maalesef bu algı aşağıdaki olgular ve devleti yönetenlerin sayesinde giderek yerleşmektedir.

·       Hegemonik gücü elinde bulunduranlar hakkındaki yolsuzluk ve usulsüzlük dosyalarının ilerletilmediği yönündeki iddialar artmaktadır.

·       Gerek polis gerekse Sayıştay tarafından soruşturulan her dosyanın Yargıya iletilmesinde Savcılığın ne derece muktedir, dirayetli, basiretli, objektif ve etkin olduğu tartışılmaktadır.

·       Kültürel yozlaşma veya bozulma diyebileceğimiz şekilde menfaat ilişkileri ve çıkar çatışmaları, reçete yolsuzluğu ve sahte diploma vakalarında olduğu gibi münferit olmayan önemli boyutlara ulaşmıştır. Bunun ise temel nedeni “Korkma, ne da olsa bu memlekette bir şey olmaz” şeklindeki ahlaki zafiyettir. Çünkü, nerede ise hiçbir şeyin gizli kalmadığı KKTC’de reçete yolsuzluğu ve sahte diploma gibi kötü ve mevzuata aykırı tutumlar ya bilinmesine ya da makul şüphe uyandırmasına rağmen bilinçsiz veya bilinçli/tembihli yetkili makamlarca üç maymun oynanmış, bu yasa ve etik dışı davranışlar ise “diğerleri de yaptı ve bir şey olmadı kanısı ve genellemesiyle” başkalarına da sirayet etmiştir. Bunun sonucunda ise kültürel yozlaşma veya bozulma meydana gelmiştir.

·       Hz.Ömer’in adalet vurgusunda olduğunun aksine sahte diploma ve/veya hayali kurslar ile benzeri hususlara  ilişkin yapılan şikayet ve iddialara yönelik soruşturmaların adil, tarafsız, objektif ve vatandaşlar/kurumlar arasından eşit olacak şekilde gerçekleşmediği yönünde maalesef geniş bir algı oluşturulmaktadır. Örneğin, sahte diploma olayı ile ilgili Güzelyurt’taki, üniversite yetkilileri soruşturulmakta ve/veya tutuklanmakta iken benzer durumda sahte diploma ve/veya sertifika verdiği ihbarı yapılan başka üniversitelerde soruşturma dahi başlatılmadığı iddia edilmektedir. Üstüne üstlük, lisans diploması olmadığı anlaşılan, yüksek lisans diploması da denk bulunmayarak istifa etmek durumunda kalan eski bir YÖDAK üyesine doktor unvanı veren Doğu Akdeniz Üniversitesi’ne soruşturma dahi başlatılmadığı ve hatta korunduğu yönünde kamuoyunda algı oluşmuştur.

Sonuç olarak; titreyip kendimize gelmez isek belirli bir kesimin misyon yüklenerek “Kıbrıs Türkleri Devlet Yönetemez” şeklinde yaratmaya çalıştıkları algıya çaresizce hepimiz teslim olacağız.