Referandumda Kıbrıslı Türklerin ‘Evet’ini bir haftadan beri etkinliklerle sol cenah kutlarken aynen  AB de genişlemenin 20’nci yılını 2 günlük etkinlikle kutlamaya yarın başlıyormuş. Bizimkiler, hem AKEL’in son anda attığı kazığı hem Cumhuriyetin Türk ortağını silah zoruyla Devletten kovanların, ortaklık  Cumhuriyetini darbelerle yıkanların haksızca AB’ne alınmasını kutlarken,  AB de masum ortağın Cumhuriyetteki ortaklığını yok sayarak ve saf dışı bırakarak, devleti alenen darbelerle işgal edenleri tek taraflı haksızca üye almakla Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarını ve Cumhuriyet Anayasasını ÇİĞNEDİĞİNİ, ADALETSİZLİĞİNİ hem çözümün önüne koyduğu takozu KUTLAYACAK.

         Kıbrıs Türk Halkının Referandumdaki yüzde 65 evet oyu iradesi,  ki bu irade başta Türkiye’nin desteği, BM, AB ve ABD’nin baskıları sahte vaatleri sayesinde hasıl olmuştur, bu gün yerinde yeller esmektedir sn CTP’li vekil. Aradan geçen zaman zarfında AKEL’in, genelde Rumların hem BM ile AB’nin ne kadar iki yüzlü Adaletsiz, taraflı olduklarını sizlerin dışında bilmeyen tanık olmayan  kalmamıştır. Köprülerin altında çok su aktı. Biliniz ki Türk halkı Kıbrıs Cumhuriyetinin kurucu eşit ortağıdır. Silah zoruyla 1963’te Cumhuriyetin işgali ve konu kuruluşların bu işgali onaylamaları, ne antlaşmalardaki haklarımızı bizden alabilir, ne  başkalarına devredebilir, ne de haklarımızı yok sayabilir.

          Korkuya kapılıp, yalan vaatlere kanıp teslim bayrağını sallayarak azınlıktaki Ermeni ve Maronitlerin statüsünde AB vatandaşlığında bireysel hak elde etmeyi hem AKPA’da asli üye yerine gözlemci statü elde etmeyi kazanım diye gösterip, Rumlarla eşit statüden yoksun olmayı lütuf diye övünerek kabullenmek teslimiyetin ve azınlığı kabullenmenin ta kendisidir. Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği lütuf değil haktır. Bunlara kazanım mı diyorsunuz elimizden zorla alınan koskoca Cumhuriyet ortaklığımızın yanında?  Kıbrıs Türk Halkını selamete götüreceğinizi, hem AKEL ile ortak vatan yaratacağınızı söylediğiniz ve birlikte yürüdüğünüz yolun sonu bu mudur? Selamete götüren yol AKEL  ile değil, Kıbrıs Türk Halkı ve Anavatanımız Türkiye ile birlikte yürünür.

          Referandumda AKEL ile yürüdüğünüz yolun yarısında kala kaldığınızı unuttunuz? Onların çürük ipiyle kuyuya inmek istediniz dibe çakıldınız. Neyin kutlamasıdır yaptığınız? Siz böyle davrandıkça Rumlar eşitliğimizi asla kabul etmez, hayal kurmayın maceraya atılmayın  boşuna. Çünkü, sizin teslim olacağınızı bildiklerinden o zamanı sabırla beklerler. Eşitlik egemenlik, Türkiye Garantisi yoksa Türk Halkının adada yaşama şansı yoktur, barış huzur mümkün değil. Olsa olsa  Girit, Batı Trakya örneği.

         Sol cenah başta CTP, BM parametrelerinde Rumların da desteklediği çözüm olan sözde  Federasyonu tek çözüm yoludur, çözümün adı Federasyondur diyor. Tek yol olsaydı 50 yılda o yol bulunurdu. Barış eğitimine, iki toplumlu eğitime önem veriyorlar. Ayni görüşte olan dost AKEL de tabii olarak destek verip ortak vatan yaratma çabasını birlikte yürütme güçlendirmeyi istiyor. Zaten geçmişte de bu yolda omuz omuza hareket etmek için mutabakata varmışlardı. Referandumun 20. Yılı münasebetiyle bizim tarafta bir haftadan beri şehirlerin büyük salonlarında AKEL hem bazı Rum liderler katılımıyla kutlamalar etkinlikler düzenlenmekte, sevinçle, övünçle, iftiharla yirmi yıl önceki hezimeti, AKEL’in son anda attığı kazzığı anarlar. O defter dürüldü büküldü rafa kondu, kendi kendini yok etti, ne plan kaldı ne adı ne sahibi. Hala etkisinden kurtulamadılar, bırak ondan gurur da duyarlar.

          Panele katılan Rum liderler Referandumda neden HAYIR oyu kullandıklarına açıklık getirmekten kaçındılar, eveleyip gevelediler. Soran da olmadı zaten. Yani ayni kafadadırlar, Türklerle paylaşmak yahut eşitliği asla kabul etmezler. Bana sorarsanız azınlığı da kabul etmezler. Bizim panelcilere Sn Erçika’nın bir tespitini aktaracağım. ‘Kıbrıs Türk tarafında Stefanu’nun yoldaşlığını yapanlar Klerides’e kurulan tuzağın, 2004 Referandumundaki HAYIR oyunun veya Talat-Hristofiyas görüşmelerinin sonuçsuz kalmasının hesabını sormayı neden bir türlü akıl edemediler’. Ben bunu yıllardır soruyorum,  hala neden kuyruklarında koştuklarını da. Yeri gelmişken AKEL Genel Sekreteri Ezikaiyas Papayuannu’nun 1981’de örgütlerine gönderdiği 2 maddelik genelgeyi tekrarlayalım ki gelinen noktada bazı kesimlerin hangi sularda yelken açtığı görülsün.

         Madde 1-  Kıbrıs sorununun bir savaş ve işgal sorunu olarak 1974’te başladığını içte ve dışta herkese kabul ettirmeliyiz.  Madde 2-  Kültür, sanat, gelenek, tarih ve folklor gibi yöntemlerle adada, ‘ Kıbrıslı Türk ‘  ve hatta ‘  Türk değil, bir ortak ‘ Kıbrıslı ‘ kimliği olduğunu coğrafi ve kültürel- tarihi veriler üzerinden Türk toplumuna kabul ettirmeliyiz. Bunu başarırsak sorun kendiliğinden çözülür. Başaramazsak  sonuç iyi olmaz ‘.  Planın gereği yapılan propagandaların, algı operasyonlarının, 5. Kol faaliyetlerinin ne derece başarılı olduğu ve hala sürmekte olduğu içimizde her gün yaşanan çeşitli faaliyetlerden de iki parçaya bölünmemizden de, Rum yanlısı eylem ve söylemlerden de kolayca anlaşılır. Her 2 Maddenin, Kıbrıs konusu eylemlerinde ana temayı teşkil ettiği de.

         Bu Türkleri bölüp parçalama planı derhal yürürlüğe kondu, kısa sürede diğer partiler ve hükümet kanadı da planı benimsedi. Üzerine daha geniş şekilde gidildi, her türlü imkan kullanıldı. Aradan bir süre geçtikten sonra planın iyi işlediği ve meyvelerini vermeye başladığı görülünce durum değerlendirmesi yaptılar. Sonuç şu: Dış ülkelerde propagandaya harcadıkları paranın daha fazla olduğu ve etkisinin de daha az olduğu. Plan için daha az para ve daha fazla etkili olduğu görüldü. Plan devlet politikası haline geldi, o gün bu gündür de uygulanmaktadır. Terörist darbeci cani Nikos Sampson da ölmeden önce bu planın uygulanmasının devamını istedi. Planın çok etkili olduğu ortada, neredeyse yarı nüfusumuzun belki de fazlasının etkilendiği söylenebilir. Baksanıza öğretmen sendikamız da ve daha kimler siyasi arenada boy göstermekte, Güneyle, AB ve diğerleriyle.                                                                                                                                                                                      

         Çözüm barış isterlermiş, yahu çözümü barışı istemeyen mi var Allah aşkına? Savaşı kim ister ki? Hele savaşları gören bizler asla istemeyiz. Lanet olsun savaşa da isteyene de. Ama, barış çözüm lafınan olmaz, geçmişi unutursak, ders çıkarmazsak sadece barış olsun demekle  gözü kapalı barış olmaz. Karşımızdakileri ne mal olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmek barış istememek değildir. 1963’ten 1974’e kadar bize neler yaptıklarını çok yazdık tekrarlamaya gerek yok. 1974’ten günümüze kadar olanlar ortada, keza, BM ve AB’nin geçmişte ve halen yaptıklarını da bilmeyen yok.

         Referandumun ortaya çıkardıkları; Kıbrıs Türk Halkının kandırılması, iradesine hem dış güçlerden hem Türkiye’den müdahale edilmesi, her türlü vaat ve baskı yapılması, yalanların havada uçması, BM-AB’nin sözlerini tutmaması, evet diyene mükafat hayır diyene ceza verilecek vaatlerin tersinin yapılması, her halükarda Rum yönetiminin AB’ne alınacağı kesin olması nedeniyle Referandumun amacının dışına çıkılması, lekelenmesi, değerini yitirmesi, GS Annan’ın raporunun rafa kaldırılmasıyla BMGK’nin yalanlarını, taraflı tutumunu, adaletsizliğini ortaya koyması, itibarını yerle bir etmesi, çözümsüzlüğün başlıca sebebi olması, bizdeki hayranlarının haksız kararlarını Tanrı kelamı sayanların Türk Halkının iradesine açıkça müdahalede bulunulduğu halde SESSİZ kalınmasında sakınca görülmemesi öne çıkan hususlardır. Ki daha sonraki süreçlerde güya mangalda kül bırakmayan bu çevrelerin Türkiye’nin yol gösterici tutumuna karşı bir kaşık suda fırtına koparması, feryatlarla dünyaya şikayet etmesi ne büyük çelişki?

         Ya 1960’taki Antlaşmalar sağlamdı, Veto hakkımız vardı, ortak egemendik, Garantiler vardı, Cumhuriyeti ortak yönetirdik ama 3 yıl sürdü ortaklık, barış da ağır aksak yürüdüydü. Da şimdi garantiler olmayacak, Türk Askeri çekilecek, veto hakkımız egemenliğimiz olmayacak da çözüm hem barış olacak ha?  Da eğer tilkilere kanar da peyniri düşürürsek ağzımızdan ağzımız açık kalacak poyraza karşı. Rum-Yunan, İngiliz, ABD, Fransız, İsrail, AB askerleri arasında Türkiyesiz, böyle istersiniz? İsteyen gitsin.

         Yani bu sol çevreler hala AKEL’e nasıl güvenir, BM, AB’ye nasıl inanır, itibar eder anlayamadım gitti. Yahu çözümsüzlüğe Rumlardan ziyade sebep BMGK,  AB’dir. Rumları çözümden kaçmasına sebep bunlardır. Bizleri neden cezalı tutarlar bilen yok, Rumlar neden haklı tutulur söyleyen yok. İş gelir çatar 186 kararına. Yahu bu Mahkeme kararı değil, gökten zembille inmiş değil. Siyasi hukuk dışı taraflı oldubitti hem 3 aylık geçici karardı, 722 ay oldu, hala uzatılır. Uzatıldıkça çözüm olmaz, 186 üzerine çözüm olmaz, temeli saman yığınıdır, eğretidir. İşte bu şekilde gider 60 seneden fazladır. İstedikleri, biz Türkler baskılarına boyun eğelim, bile bile kendi elimizle ipi boynumuza geçirelim, bu hatayı yapalım. Yapalım ki 186 hatasını kapatalım. Bunca yıl geçti anladılar yanlışı ama utanırlar iptal etsinler, postu yere vurmazlar, diğer yandan da çıkarları var o başka.

          186 temeline göre Helen Güney Kıbrıs güya AB’ne alındı Kıbrıs Cumhuriyeti adına. Eeee bu Cumhuriyette ortak olan Türkleri nere attınız ey AB da tek başına Rumları üye aldınız? Türklerin içinde olmadığı Cumhuriyet Kıbrıs Cumhuriyeti olamaz, ancak 1974’te darbede ilan ettikleri Kıbrıs Helen Cumhuriyeti olur. BMGK, ortaklığımızı işgal ettirdi, AB de pekiştirdi, sonra da dönüp bize baskı yapar. Bakınız, 2004 AB genişlemeden sorumlu bay Verheugen, emekli çıkınca Rumları üye almakla hata ettik’ demişti. Geçen gün da ‘Kleridis yönetimde kalsaydı sorun çözülürdü’ dedi. Açıkça Rumları suçlar, doğruyu şimdi söyler. Görüşmelerde masaları devirip kaçan, Referandumda da hayır diyen Rumlar, gizlisi saklısı mı var, dünya bilir.

          Daha fazlasını yazmaya gerek yok, Rumları aklamaya suçlarına ortak olmaya, sümüğünü çekmeye gönüllü olanlarımız çok, varsın olsun yeter ki çözüm olsun da nasıl olursa olsun, ya hat ya bat diyenler, Kıbrıslı milletiyiz diyenler, her gün türlü faaliyetleri yapanlar, komşunun, BMGK ve AB’nin bunca zamandır bize yaptıklarını, adaletsizliklerini, taraflı ve haksız tutumlarını  umursamayanlar, ders almayanlar, gerçekleri değil macera arayanlar aramızda. AKEL’in 2 maddelik planı da hala içimizi oymakta, göz yumularak maalesef.