Parantez açalım. Duayen Dışişleri Bakanı Rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil’in 1970 sonlarında dediği gibi büyük bir kahvehaneden farkı olmayan Birleşmiş Milletler daha oturur da seyreder Gazze’de Filistin halkının yok edilişini, insanlarla beraber insanlığın katledilişini? BMGK toplanmış da şunlar konuşmuş da şunları söylemiş. Hepsi masal, GK beşlisine neyi anlatmaya çalışırlar, dünyanın beş baş belaları parsellediler dünyayı her biri kendine düşen yerlerde ne ana tanır ne baba, keser kestirtir. Sonrasında Kadılar şikayet dinler. Efendim falan ülke BMGK’yi toplantıya çağırmış, yok GK toplanmış, konuyu görüşecek bakalım kırdırma tamam olmuşsa. Bu beşli saf dışı bırakılmaz, yahut bir başka birlik oluşmazsa siddin sene saltanatları sürer, o yüzden her ülke sırasını beklesin, ama bu gün ama yarın. Eşitlik, insan hakları, Demokrasi falan, güldürmeyin insanı. Şimdilik içilsin kahveler bir sonrakine kadar. Haaa sanki İsrail beşten de büyük, ne dersiniz?

         Eyyyy zamları kasırga gibi ülkeye yağdıranlar, eyyy ellerini bu halkın cebinden çıkarmayanlar, eyyy vurgun vuranın diyenler, eyyy bu halk daha altı ay gerisinin hayat pahalılığını almadan tepesine çökenler hem buna fırsat verenler. Yahu, bu maaşlara yapılan yüzde elli artış 2023 Temmuz ayından 31 Aralık’a kadar olan ve maaşların çok önünde seyreden 6 aylık pahalılığın karşılığıdır. Ocak ayından Haziran sonuna kadar olan sürede de ayni şekilde zamlar yapıldığından dolayı maaşlara yüzde ellilik  artış kararı alınmıştır. Şimdiki kasırga benzeri zamlar da 6 ayın sonunda ortaya çıkacaktır ki bu farkı insanlar almadan ödenmeden bir şekilde karşılamak zorundadır. Ya borçlanarak ya aç sefil kalarak. Diyeceğim şu, geliniz açlık eylemine başlayalım boykota başlayalım. Öyle değil böyle. Yoksa hayvancıya, hellim peynirciye, tüccara, marketçiye işleyeceğiz. Bu zamlar devam edecek, olacak iş değil. İNSAF.

          İngiltere Savunma Bakanı Güney Kıbrıs Helen Cumhuriyetini ziyaretinde Ağrotur üssünden kalkarak Yemen’de Husi hedeflerini bombalamasında korkulacak endişe edilecek bir şey olmadığını belirterek Husi’lerin silahlarının Kıbrıs’a ulaşacak düzeyde olmadığını dolayısıyla tehdit oluşturmadığını, Kıbrıs’ın zor bölgede olduğunu o yüzden bunu kolaylaştırma çabaları bulunduğunu söyledi. Efendi Shapps, Kıbrıs’ın zor bölge içinde olmasına sebep olan siz ve müttefikiniz ABD. Çok önceden bölgeyi ateşe veren de Kıbrıs’ı ateş içinde tutan da ayrıca Aralık 1963’te birinci darbeyi, 15 Temmuz 1974’te ikinci darbeyi Rum-Yunan’a yaptırtan da, savaşa sebep olan da.

         Yani Husi’lerin ateş gücü Kıbrıs’a ulaşamaz deyip bir mazeretmiş gibi öne çıkarmak, Kıbrıs’tan savaş uçaklarını kaldırıp Gazze’yi ve Yemen’i bombalamayı haklı kılmaz. Daha öncede 1967’de 1973’te ayrıca son Suriye savaşlarında, Saddam’a Irak’a karşı savaşlarda da kullanıldı. Kıbrıs’ı Uluslararası savaş alanına soktunuz. Çıkar sağlayacağınız başka ülkelerde kendi marifetlerinizle savaş ortamını yaratır  sonra da saldırırsınız, savaşı başka ülkelerin topraklarında yaparsınız, kendi halkınız hiç etkilenmez haliyle.

          Ne işiniz var Doğu Akdeniz’de Orta Doğuda ta Amerika’dan, İngiltere’den binlerce kilometre uzaklardan? Yaktınız kavurdunuz Orta Doğuyu hala uğraşırsınız, fitne fesat saçar halkı bir birine düşürür sonra da üstlerine çullanırsınız, güya Demokrasi, insan hakları meselesi. Böyle ölüm saçan demokrasi ve insan hakları olamaz, barış da olamaz. Gazze cehenneme dönüştü ölüm ülkesi oldu mezarlık oldu her gün durmadan çatır çatır öldürülüyor sivil masum insanlar çocuklar.

          Efendim bu bölgelerde çıkarları varmış, 1960 Cumhuriyet Antlaşmalarından kaynaklı askeri üsleri varmış, iyi de bu antlaşmalarda Türkler de eşit ortaktırlar, neden tanımaz saymazsınız, sanki suçluymuş da cezalı tutarsınız. Rumları güya güvenlikleri açısından her zaman size muhtaç olmasını istersiniz ENOSİS kartını açık tutarak. Bu hesapları yıllar öncesinden yaptınız. İstediğiniz gibi çöreklendiniz Kıbrıs adamıza, geçmişte savaşa sebep oldunuz, şimdi bir de bu savaşa sokarsanız ömrü billah adadan çıkmazsınız hesap bu. Türkiye’ye ilaveten bir de Orta Doğu korkusu salın Rumlara. Halbuki esas tehlike tam da sizsiniz, Türkiye değil. Yok New Jersey koruması yok silah ambargosu kaldırması, yok tatbikatlar, yok tanımalar destekler yardımlar vs. Rumlar çok geç olsa da anlayacaklar.

           Eeee yani Husi’ler gelişmiş silah elde eder füzeleri yollarsa ne olacak? Sizin yarattığınız  savaşınıza Kıbrıs’ı da dahil edemezsiniz, hele destek talebiniz asla kabul edilemez. Ne var ki, Güneydeki o suçlu işgalci darbeci yetkililerin ağzı kulaklarında, ortak Cumhuriyeti işgalinde ve egemenliğinde tutsunlar diye izin verecekleri kesindir. ENOSİS için yapamayacakları hiç bir şey  yoktur. Güya Türkiye’den korkarlar da koruyucu ararlarmış gibi her şeyi mubah sayarlar.

         Güzelyurt eski Belediye başkanı Hacıavram efendi, Rum mallarına tapu verilmesini ve satışının yasa dışı olduğunu söyledi. Gözündeki merteği görmez başkasının gözünde çöp arar. Ay efendi, 60 senedir ortak devleti işgal etmeniz yasa dışı değil mi, yaptığınız katliamlar normal mi, ortaklıktan atmanız, üç defa göç ettirmeniz da normaldir? Haaaa Aralık 1963’te birincisini, 15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntasıyla beraber yaptığınız darbelerden ne haber?

          Yahu hiç sıkılmadan fello gibi su üstüne çıkarsınız da ahkam kesersiniz. 1960 Antlaşmasını da yıkan siz, çözümden kaçan da siz. Oturunuz oturduğunuz yerde, bizim daha çok alacağımız var sizden. İki eşit egemen devlet olunca masada konuşulur anlaşılır, merak etme. Zaten başka savunacak şeyiniz yoktur, o da su kaldırır. Çok ayıp size koskoca CUMHURBAŞKANI, koskoca BAŞPİSKOPOS Makarios’u da öldürdük dediniz hiç utanmadan, kalkıp şimdi kem küm etme, 15 Temmuz 1974’ü da sakın unutma. Sizi gidi DARBECİLER sizi.

          Ya bizdeki güya silahsızcı Kıbrıslıcılar hem güya barışçılar, kimliksizler, özgürlükçüler! nerede sesleri solukları çıkmaz, s…cak tavşan gibi sindiler. Hiç utanmadan Lefkoşa sokaklarında meydanlarında  Rumlarla kol kola girip Türk Askerinin adadan çıkması için eylemler yapanlar, bu hususta Güneydeki eylemlere de katılanlar, kimileri ‘İşgalci istilacı Türkiye defol’ yazılı pankart taşıyıp sloganlarla uzun yol yürüyüşleri yapmalar, Milli Davamızı Güney ile omuz omuza birlikte yürütmeye  ortak mutabakat yapmalar, arkadan dolanıp BM -AB’ye bu hususta mektup  yollamalar,

         Bazı kadın ve gençlik kollarının Güneyinkilerle birlikte toplantılar, Rum tezlerini paylaşmalar, dayanışmalar, Güneyin liderlerini gizli-açık sırayla ekip olarak ziyaret etmeler, ortak karar almalar, birlikte ortak şarkılar, oynamalar, türlü etkinlikler, öğrencilere kamp yaptırmalar, kimi sendikalar ortak eğitim için anlaşmalar, virüs gibi içimizi kemirmeler, adaya gelen Yunan Başbakanlarıyla da boy boy poz verip fotoğraf çekmeler, Kuzeye geçince BRT TV’den onlardan övgüyle söz etmeler, sabah akşam selam yollamalar, bazılarının Devletten çok okkalı maaşlar vs, ama Anavatan Türkiye yetkililerine küfürler hakaretler, ülkemizde kaosun sürmesi, huzurun bozulması, Devlete güveni yıpratmak temellerini sarsmak için bitmeyen grevler eylemler, Askerliğin, seferberliğin reddine yönelik organizeler, olacak işler mi? Düşman saldırdığında, hani tanklarının paletlerini Girne sahilinde  yıkayacaklarını söylerler ya kimseyi ayırmazlar, hatır da yapmazlar aksine Milletine hayrı olmayanları  özellikle ararlar.

         Kıbrıs Türk Halkı olarak 1955-58, 1963-74 yıllarında dünyada ender görülen büyük bir dayanışma yardımlaşma, birlik beraberlik içerisinde verdiğimiz Milli var oluş mücadelesi son derece önemlidir ve  benzer durumda olan mazlum halklara örnek teşkil edecek bir olaydır. Bu yıllarda insanlar birlikte güler birlikte ağlardı, bir dilim ekmeği, bir tabak yemeği paylaşırdı, elinden ne gelirse yardım ederdi, imkanı yoksa manen destek olur yanında dururdu. Dertler ortaktı, paylaşılırdı. Adanın diğer köşesinde birilerine bir şey olsa insanlarımız sürekli dile getirir, üzülür, bir şey yapamadığı için kahrolurdu.  

         Bu yıllarda birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindir sözü tam anlamıyla hakimdi. Küçüklere sevgi büyüklere saygı doruktaydı. Kadını erkeği, yaşlısı genci tek yürektik, hal böyle olunca korku nedir bilmezdik, işte birlik beraberlik böyle güzel duyguları yaratır, güveni artırır. Kimse kimsenin aleyhinde konuşmaz, fitne fesat, kin nefret, yan gözle bakmak yoktu, düşen kaldırılırdı.

         Geleceğimizin umudu okullarımızda tam bir disiplin, sevgi-saygı-hürmet zirveydi. Her ne kadar da yamalı, üç urup pantolonlarla okula gitmiş olsak da temizdi, saçlar kesik, tırnaklar temizdi. Öğretmenlerimiz kat kravat, tıraşlı, saç baş düzgün, memurlar da. Öğretmenlerimize halkın sevgi saygısı zirvedeydi. Öğretmenler ders bitiş saatine bakmazdı, bir saat öğle arasından sonra da zor dersler tekrarlanırdı karanlığa kadar, buna etüt derdik. Müsamere, Milli oyunlar, koro çalışmaları, spor faaliyetleri yoğundu, kaytarma yoktu, başarı yüksekti, gecelere kadar okul açıktı. NKL Mağusa’mızın ilim irfan yuvası, Milli Mücadelemizin kalbiydi. Milli günler, müsamereler, Milli oyunlar  birliğimizin pekiştirilmesinde önemli yer tutardı. Sömürge yönetimine ve EOKA’ya karşı direnişlerde, nümayişlerde öğretmenler-öğrenciler ön saftaydı, çatışmalarda, birlik beraberliği sağlamada, savunmada, moral ve umutlarda da.  

         Anavatanımız Türkiye’nin, Ulu Önderimiz Atatürk’ümüzün adını dilimizden düşürmezdik,  Mehmetçiği de. Hasretimiz büyük, sevgimiz, bağlılığımız sonsuzdu. Gelen sanatçıları, futbol takımlarını büyük coşkuyla karşılar bağrımıza basardık. Kıbrıs bir başka olurdu, yerimizde duramaz coşardık. Hele Milli günlerimizde, bütün köyler kasabalara taşınır bütünleşirdik, güç depolardık. O çok sıkıntılı yılları yüksek maneviyatla dayanışmayla üstesinden geldik. Sıkıntılar bu şekilde hafifletilir bundan büyük gurur duyardık. Şimdi özgürlük, bolluk  içinde Vatanımızda güvende olduğumuz halde, geçmişin birlik beraberliğine o güzel duygularına hasretiz, özleriz.

          Yediden yetmişe Türkiye’mize toz kondurmazdık, verdiği her türlü desteğin kıymetini bilir şükrederdik. 16 Ağustos 1960’ta Mehmetçik adaya bastığında yer yerinden oynamıştı, en büyük günü yaşamıştık, ne coşku ne sevinçti, anlatılmaz. Bu uğurda canlarını ortaya koymuş olan bu halkın içinden bir kesimin çıkıp serbestçe ‘işgalci-istilacı Türkiye defol’ yazılı pankartlarla ve sloganlarla eylem yapmalar birlik-beraberliğimizin içler acısı durumunu ve Davamıza açılan yaranın boyutunu ortaya koymaktadır.

          Bu gün 28 Ocak, 66 yıl önce 1958’de 27 Ocak’ta Lefkoşa’da ertesi gün de Mağusa’da ve diğer bölgelerde Kıbrıs Türk halkının tek yumruk tek ses tek yürek olarak yediden yetmişe kadını erkeğiyle Milli Var oluş Mücadelemizin destanlar yaratan direnişin yıl dönümü. O günleri yaşayan olarak ayni duygu ve heyecanın içindeyim. Kıbrıs Türkünün şahlanışıydı, varlığının ispatıydı, ne günlerdi o günler, iyi ki vardım. Bu günlere laylaylom diyerek gelmedik ey gençler. Askerlik de seferberlik görevi de en kutsaldır. Şehitlerimize Tanrıdan rahmet dilerim.

         Yunanistan, güya Barış Harekatını konu alan ve Mağusa’da güya yaşanan safsatalardan oluşan bir dizi film çekmiş olup yayına sürmüştür. Rumların ve Yunanlıların en iyi yaptığı şey bunlar. Kendileri yapar sonra da başkasının üzerine atmakta çok ustadırlar. Kaymaklı baskınında kaçan Türk kadınlarının hem Kumsal katliamının resimlerini de Türkler yaptı diyerek dünyaya yayınlamışlardı. Gören duyan inanır, araştıracak hali yok tabii, o yüzden genelde öyle bilinir, at gitsin sonuçta çok insanı inandırırlar yalanlara. Adamlar uğraşır, çok iyi çalışırlar. suçlu iken suçsuz diye kabul edilir. Kıbrıs konusunda neler yaptılar neler, ama bakın haklı durumda tutulurlar, Kıbrıs sorunun yaratanlar hem adayı kana bulayanlar olarak.  

         Ben, 20 yıl kadar önce her Aralık ayında üç beş defa gazeteye yazdım Meclise diye. 21 Aralık 1963 tarihi Türk soy kırımı olarak Meclisten geçirilsin diye. Hiçbir şey olmadı. 1963-1974 arası 11 yılda Türklere yaptıklarını, saldırılarını, darbelerini, göçleri vs. ekip kurulsun belgelerle ortaya çıkaralım ve BRT’den Türkçe-Rumca-İngilizce tüm dünyaya yayınlayalım diye. Ne olup ne olmadığını dünyanın gözüne sokalım diye son zamanlarda sıkça yazdım. Kimse aldırmadı, umurunda olmadı. Meclis zar zor toplanır, toplanırsa da kavgalar hakaretler havada uçuşur, böyle karagözlük böyle ruhsuz hiçbir iş yürümez. Şimdi Bu sahte yalan dizi yayınlanır TV hem sinemalarda 24 dizi halinde. Kaçımız ateş aldık tepki koyduk? Benim gördüğüm, kendi kendimizi içten bitirme hedefinde olanlar vardır. Grevler eylemlerle hususi oyalatırlar, Güneyle sıkı fıkı işbirliği içinde hareket ederler, birlik beraberliğin bozulması için her şey mubah sayarlar, Milli Var Oluş Tarihimizin bile okutulmasına isyan ederler, yer yerinden oynar. Daha ne yazalım anlaşılsın.  

          Ama karşı taraf yalanları satar kabul görür biz gerçekleri ne ortaya koyarız ve ne de koysak kabul ettiririz. Sanki her şeyi oluruna bıraktık, başkalarının biçtiği gömleği tartışırız. Giyeceğimiz gömleği biz biçeriz. Ne var ki bizim Ulusalcı çevreler sandalye kavgasından ve hırsından başka bir şey düşünmez, bu hususta yazmak biz üç beş kişiye kaldı. Böyle Dava yürütülemez ne kadar haklı olsak da. O yüzden bu hususta bizimkileri değil Rum-Yunan’ı takdir ederim, kıskanırım çabalarından. Yalanları pazarlarlar, biz gerçekleri bile pazarlayamayız, öyle gailemiz yoktur o da ayrı mesele. Hepsini de protesto ederim. Durup dururken, dış güçlerin hem Güneyin dürtüleriyle sürekli Anavatan Türkiye’ye ve makamlarına küfür edip hakaret eden zavallıların, Kıbrıs Türküne hakaret eden ve darbecilerin saldırganların arkasını sıvazlayan İngiliz’in Komiserine söyleyecek sözleri yok ama. Hatta hoşlarına bile gider.

         Geçmişe ucundan değindim, şimdiki durumumuz ortada. Hazin tabloya bakınız, ne büyük fark. Ne oldu bize böyle?