Bakıyorum da “14 Mart Tıp Bayramı” nedeniyle yine ülke yöneticileri güzel sözleri arka arkaya sıraladı.

   Güzel sözler söylemek kolaydır da güzel sözle sorunlar çözülmez…

   Yaşananlara, yani gerçeklere de bakmak lazım…

   Sağlık için söylenecek güzel söz mü kaldı?

   Ülkemizde son yıllarda sağlık alanı sorunlara gömülmüş durumda…

   Tabii ki sağlık çalışanları da bu sorunlardan, sıkıntılardan fazlasıyla nasibini almış durumda.

   Sağlık personelinin çalışma koşulları tamam değil, uzunca zamandan beridir iyileştirilmeyi bekliyor.

   Bu memlekette dört yıldır ilaç sorunu çözülemedi, tam dört yıldır insanlar ilaca zamanında ulaşamıyor, sıkıntı yaşıyor…

   Dört yıldır aynı partilerden oluşan koalisyonlar yönetiyor bu ülkeyi ve hiçbiri de bu soruna kalıcı çözüm bulamadı.

   Başbakan, bugünkü bir kabulünde Güzelyurt Hastanesi için gelecek ay ihaleye çıkılacağını söyledi.

   Ben pek inanamıyorum buna, çünkü bu hastane kaç hükümet kaç Sağlık Bakanı gördü, hizmete gireceğiyle ilgili pek çok tarih verildi ama hiçbiri olmadı.

   Güzelyurt Hastanesi’ni gerçekten hizmete açmak için hükümetin bir motivasyonu olduğunu düşünmüyorum.

    Bu kadar zaman bu konuda hiçbir şey yapılmıyor, hiçbir şey söylenmiyor ama tam da 14 Mart’ta ortaya böyle bir tarih atılıyor.

    Girne Hastanesi ile ilgili de pek çok tarih verildi ama onlar da olmadı.

    Defalarca gündeme gelen, ekonomik protokollere de birkaç kez giren yeni Lefkoşa Hastanesi’nden de ses seda yok…

    Sağlığın amiral gemisi Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi eskidi, bina ömrünü tamamladı, birçok eksikliği de var…

    Ne yeni bir hastane yapılabiliyor ne de Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin eksikliklerini, bozukluklarını giderilebiliyor, elden geçirilebiliyor.

    Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi de perişan durumda…

    Devlet hastanelerindeki ilaç ve tıbbi malzeme eksiklikleri artık dayanılamayacak bir hal aldı.

    Devlet hastaneleri, yeni girecek hekimler için cazip değil, artık kimse istemiyor, yasal düzenlemeler gerekiyor.

    Nüfusumuzu bilmiyoruz, kontrolsüz nüfusa hastaneler yetmiyor.

    Hastaneler tıklım tıklım, yatmak için yer bulmak zor, ameliyat olmak için uygun tarih bulmak daha zor.

    “Sahte reçete soruşturması” diye bir mesele var ki tam bir fiyasko…

    İlgili daire ve Çalışma Bakanlığı, önce iç denetim yapacağı yerde özel hekimleri ve eczacıları bir torbaya koyup polise verdi, “Al içinden suçluları bul” dedi.

    Suçlularla suçsuzlar birbirine karıştı, haksız yere elleri kelepçelenip, mahkemeye çıkarılan kişiler oldu.

    “Sahte reçete soruşturması”, hekimler ve eczacılar için tam bir itibar katliamına dönüştü.

    İnsanların banka hesaplarına erişmesi engellendi, özellikle eczacılar ticari anlamda çok zor günler yaşadı, yaşıyor.

    Vatandaşlar hekimlere reçete yazdıramaz, eczaneden ilaç alamaz duruma geldi, büyük mağduriyetler yaşandı.

    Neden yaşandı bunlar? Tabii iş bilmezlik nedeniyle… Aceleyle hareket etmek, iş yapıyormuş izlenimi yaratmak, tüm uyarılara rağmen bunda ısrarcı olmak bu fiyaskoyu yarattı.

    İlgili daire ve ilgili bakanlık denetleme, tespit etme, olay fark edilince sağduyulu ve mantıklı davranma anlamında çok büyük zafiyetler içinde olmasına rağmen, onlar sorumlu tutulmadı.

    Halbuki ilgili bakanlığın ve ilgili dairenin de bu konuda ciddi sorumlulukları vardı.

    Sağlık camiasının Tıp Bayramı’nı kutluyorlarmış. Ne kutlaması? İtibarıyla oynadığınız, perişan ettiğiniz insanların bayramını kutlasanız ne olacak.

     Tıp Bayramı’nda “reçete soruşturması” çerçevesinde hiç hak etmediği halde polise gidip ispatı vücut yaptıran, yurt dışına çıkamayan hekimler, eczacılar var. Bayramı nasıl kutlasınlar?

    Daha bu köşede sorunların bir bölümünü yazdım, sıralasam yazı daha da uzar…

    Yani diyeceğim o ki; sağlık alanı ve sağlık çalışanları birçok sorun yaşıyor, bu sorunları çözmekten aciz olan, ciddi bir planı da bulunmayan ülke yöneticileri utanıp da sesini çıkarmayacağına bir de sağlık camiasının Tıp Bayramını kutluyorlarmış… Olacak iş değil…