Önceki yazılarımızda ergen olmak, ergeni anlamak, tanımak sürecini konuştuk. Gelişimsel dönemlerin en zorlusu ve en uzun süreni olan bu süreçte elbette en önemli konu, ergenin iç ve dış koşullarıdır. Doğduğu aile, ailedeki sosyokültürel yapı, çocuğun kendini ifade etme özgürlüğü, ebeveyn ve aile ortamındaki yakın kişilerin sevme becerileri değerli konulardır. Doğru sevilmezseniz, sevmeyi öğrenmeniz ve kendinizi değerli hissetmeniz zorlaşır. Çekirdek ailenizde şefkat, ilgi, demokratik tutum olmadan da kendinizle ilgili algınızı ve benlik değerinizi doğru oluşturamayabilirsiniz.

      Doğduğumuz aileden aldıklarımızı son nefesimize kadar taşırız: Davranışlarımızda, inandıklarımızda, duygularımızda ve en çok da kendi varoluşsal bütünlüğümüzü anlamada, doğduğumuz aile doğrudan etkiler bizi.

Ebeveynin haberi olmadan, bazı kötücül gruplar, ergeni avucunun içine alabilir; bunalımların doğal olarak beklendiği bu dönemi bir kaosa dönüştürebilir. Yani ailenin önemi eskiye göre çok arttı. Babaların rolleri ise önce görünür oldu sonra vazgeçilmez.

      Anneli babalı bir ailede yetişmek; çocuklar için önemli bir ayrıcalık artık. Bırakın olumlu aile dinamiklerini, “aile sahibi” olmak bile lüks olmaya başladı. Usta şair Turgut Uyar bir şiirine şöyle başlar: “Birgün, bir yağmurla garip garip/ çoluğu çocuğu terk edeceğim/ Bir sevgiyle doymayacak kalbim anladım/ Alıp başımı gideceğim.”

      Hangi huzursuzluk ve arayışın şaire bunları söylettiği araştırmacıların konusu elbette ama uzaklara giden babanın çocuğu nerededir?

      Ta 19ncu yüzyılda, Kübalı ozan Jose Marti der ki:

 Ve hazırım yeniden 
En uzak yollara gitmeye; 
İçimde bir sevinç 
Dudaklarımda bir gülüşle; 
Bu demektir ki 
Oğlum öptü beni; 
Omuzumda oturan, 
Kimsenin görmediği
.” 

      Geride küskün ve eksik kalmak bir çocuğun yetişkinlik sürecinin tamamını etkileyecek güç taşır. Terk edilmişlik ebeveyn kaynaklı olduğunda ilacı yoktur. Başkaları affederseniz hafifleyeceğinizi önerir ama işe yaramaz. Yaralı biri affetmeye çalıştıkça daha çok kanayabilir. Babanın ölümü sadece yaşamın sonsuz akışından ayrılmakla ilgili değildir. Babanın ölümü bazen yaşarken gerçekleşir. Cemal Süreya -büyük usta-, fısıldıyor kulağıma. “Sizin hiç babanız öldü mü? / Benim bir kere öldü kör oldum.”

      Psikoloji literatüründe “var olan annenin yokluğu” çocuk gelişimindeki yanlışlıkların kaynağında bulunan bir eksikliktir. Günümüzde, babaların yokluğunun da aynı derecede olumsuz etkiler içerdiği bilinmektedir. Ölmüş bir babayı çocuğunun gözünde “var” edebilen bir aile ortamı; “var” olan bir babanın “yok” gibi davranması karşısında üstün ve üretken bir zenginliktir. Baba, çocuğuna kendini sevmesini, değer vermesini, hayallerini gerçekleştirmesini, cinsiyeti ile gurur duymasını, zorluklar karşısında yılmamasını, her zaman yanında olacağını öğretirken; gerektiğinde, çocuğunun ayak izlerini de takip edeceği sinyalini veren kişidir. Sadece baba değil aynı zamanda çocuğu ile eşit hisseden kişidir. Otoriteyi kullanarak sadakat beklemek yerine, kızının veya oğlunun güçlü kanatlarla, arzu ettiği yüksekliklerde ve yerlerde uçabilmesini sağlayan kişidir.

      Babanın “var” olmasının önemi çok büyüktür. Babaya karşı çıkan, zıtlaşan, uyumsuz davranır gibi görünen çocuk; babanın ayak izlerini takip de eder. Kendi yoluna gitmek için baba ocağından ayrıldığında, dünyaya iz bırakabileceği ürünler vermeye hazır olur.

      Peki baba nasıl “var” olmalıdır?

      Elbette her nesil bir öncekinden farklıdır ve 2400 yıl önce Sokrates’in dediği gibi yeni nesli anlamak zordur. Ancak insanlık tarihindeki gelişmeyi sağlayan süreci, itaat edenler değil; birikimini sırtına alıp, yoluna devam edebilen kişiler sağlamıştır.

      İşte ergen dediğimiz zorlu grup budur. Dünyayı değiştirecek, farklı olanı güncelleştirecek, gelişmeyi sağlayıp bayrağı yeni gelenlere devredecek kadar geleceğe yürüyecek güçte olanlardır.

      Ergenin varoluşsal değerinin bireysel varoluşla yetinmediğini ve toplumların hatta dünyanın kaderiyle ilişkili olduğunun anlamını ayırt etmek gerekir. Bunu yapabilirsek, kimilerine göre “fırtınalar dönemi” diye adlandırılan ergenlik sürecinde üzerimize düşeni yapabiliriz. Bunalımlı bir dönemin; karmaşaya, yok oluşa, ruh sağlığının karanlık köşelerine veya karanlık güçlerin avı haline gelmesini engelleyebiliriz.

     

Yarın “Siz Sorun Ayla Kahraman Yanıtlasın” sayfası; “ÇOCUĞUN YETİŞMESİNDE BABANIN ROLÜ” konusunu sizin görüş ve önerilerinize ayıracaktır. Muhteşem yorumlar ve öneriler var. Bekleyiniz.