Hatırlanacağı gibi; KKTC Cumhuriyet Meclisi’nde geçtiğimiz ay hem bütçe hem de idari kapasite açısından yerel yönetimlerin bir parçası olan Kaymakamlıkların güçlendirilmesinin çok önemli olduğu yönünde konuşmalar yapıldı.
Meclisteki bu konuşmalar bende var olan bir endişeyi fevkalade artırmıştır. Zira, Kaymakamlıkların güçlendirilmesi konusunda günümüzde yapılan tartışmalar, T.C-KKTC arasında imzalanan protokollerin ciddiye alınmadığı ve uygulamada büyük orandaki başarısızlığın önemli bir emaresi niteliğindedir  
“KKTC Yönetimler Arası Yetki Paylaşımı ve Yerel Yönetim Sistemi Kurumsal ve Fonksiyonel Analizi” başlıklı rapor, KKTC Devletinde Fonksiyonel ve Kurumsal Gözden Geçirme Projesi” (KKTC-FOKUS) kapsamında hazırlanmıştır. Proje 2010 yılında KKTC ve T.C. tarafından imzalanan protokol kapsamında hazırlanan “2010-2012 Kamunun Etkinliğinin ve Özel Sektörün Rekabet Gücünün Artırılması Programı”nda yer alan araştırma çalışmalarından biridir. Çalışmayı Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Nisan 2011-Haziran 2012 tarihleri arasında yürüterek tamamlamıştır.
T.C-KKTC Protokolü kapsamında o tarihteki adıyla T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği Yardım Heyeti Başkanlığı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanlık için bilimsel esaslara göre hazırlanan bahse konu rapor, bugünkü tartışmaların aksine Kaymakamlıkların misyonunu tamamladığı ve vermiş oldukları hizmetlerin bir kısmının Belediyeler bir kısmının ise diğer Devlet daireleri tarafından devralınabileceğini ortaya koymaktadır. Belediye sayısının 28’den 18’e düşürülmesiyle daha profesyonel ve daha kurumsal hale geldikleri dikkate alındığında; Kaymakamlıkların kaldırılması için ortaya konan gerekçeler daha meşru bir zemin yakalamıştır.
TEPAV’ın KKTC’de Kaymakamlıkların kaldırılmasına ilişkin argümanını anlamak için rapordan aşağıdaki alıntıyı yapmak yararlı olacaktır:
“Merkezi idarenin taşrada temsilcisi ve taşra işlerinin yürütücüsü olarak Kaymakamlık İzlanda ve Güney Kıbrıs’ta da vardır. İzlanda’da kaymakamlığın görev ve fonksiyonları oldukça geniştir. Polis idaresi, vergi toplama, sosyal güvenlik işleri, evlilik, doğum, ölüm kayıtları, çocukların desteklenmesi, veraset ve miras işleri, tapu işleri, icra ve haciz işleri, noterlik işlemleri, ticaret sicili, endüstriyel lisanslar, ikinci el araç satış işlemeleri, pasaport ve ehliyet işleri, alkol satış izinleri, oturma izinleri, sabıka kayıtları, toplantı ve gösterilerin düzenlenmesi, kumarhane ruhsatları vb. birçok iş kaymakamlıklarca yürütülmektedir. Bu durumda merkezi idarenin taşradaki hemen hemen bütün işleri kaymakamlık eliyle yürütülmektedir. Ancak Kuzey Kıbrıs’ta taşrada yürütülen güvenlik, itfaiye, eğitim, sosyal güvenlik başta olmak üzere birçok hizmet ilgili bakanlık ve kurumların taşra teşkilatlarınca kaymakamlık dışında yürütülmektedir. Hatta İçişleri Bakanlığına bağlı daireler üzerinde bile kaymakamın hiyerarşik konumu söz konusu değil. Kamu kurumları ve yerel yönetimler arasında genel koordinasyon sağlamak gibi genel ve soyut tanımlarla yetkilendirilen kaymakamların ilçede etkin olarak yöneticilik yapması mümkün değildir. Köylerin belediyelere bağlanmasıyla kaymakamlıkların yürütmekte olduğu bazı fonksiyonlar da belediyelere geçmiştir. Öte yandan kaymakamlıklarca yürütülen yapı ruhsatı, kuyu ruhsatı, akaryakıt taşıma, depolama ve satış izni, taksi ve otobüs izinleri, işletme izni, içki satış izni, canlı müzik izni, hali arazilerin kiralanması, ağaç kesme izni, gece kulüpleri ve diğer eğlence yerlerinin denetlenmesi, karga vurma izni, oyun makinesi izni, ateş yakma izni, yardım toplama izni, ekim ve dikim izinleri gibi görev ve yetkiler, yerel karakterli olmaları nedeniyle belediyelere devredilebilir. Yerel mahiyetteki bu tür hizmetlerin merkezi yönetim tarafından yürütülmesi için geçerli bir neden yoktur. Bu durum karşısında bir tercih yapmak gerekir. Merkezi idarenin taşradaki temsilciliği olan kaymakamlıklar zayıf fonksiyonlarıyla devam mı etmeli? Fonksiyonları güçlendirilmeli mi? Yoksa kaldırılmalı mı? Kaymakamlıkların varlığı belediyelere görev ve yetki devri bakımından engelleyici bir durumdur. Kaymakamlık olmasa yukarıda bahsedilen görev ve yetkilerin belediyelerce yerine getirilmesi doğal karşılanırdı. Mevcut haliyle kaymakamlık kurumu, yaptığı hizmetler itibariyle belediyelere alternatif bir yerel yönetim gibi fonksiyon görmektedir. Demokratik ülkelerde artık yerel mahiyetteki hizmetlerin merkezi idare veya merkezi idarenin uzantıları tarafından yerine getirilmesi söz konusu değildir. Üstelik Kuzey Kıbrıs’ta yönetimde kalite algısı ve kurumsal itibar, yerel yönetimlerde merkezi idareye göre daha yüksektir (KKTC-FOKUS Hane Halkı Kamu Yönetimi Algısı Araştırması, Haziran 2011). Kaymakamlıkların kaldırılması halinde kamu yönetiminde önemli bir boşluk oluşmayacağı, kaymakamlıklardaki müfettişlerin ve diğer personelin belediyelere devredilebileceği, kaymakamlıkça yürütülen doğum ve ölüm kayıtlarını tutmak, pasaport ve kimlik hizmetleri, dernek, kulüp ve birliklerin tescili, tabanca ve av ruhsatı, ateşli silah taşıma izni gibi görev ve yetkilerin doğrudan Bakanlıklara bağlı daireler tarafından yürütülebileceği, bazılarının da belediyeler tarafından yürütülebileceği değerlendirilmektedir.”
Sonuç olarak; iki ülke arasında yapılan protokoller çerçevesinde emek ve kaynak harcanarak hazırlanan bilimsel bir raporun sonuçları dikkate alınmadan veya unutularak tam aksine yapılan siyasi söylemler nasıl yorumlanmalıdır? İmzalanan protokollerin uygulanmasındaki gayri ciddiliği mi? Laf ola adrese teslim rapor hazırlandığı mı? Yoksa bilimsel esasların yok sayılarak el yordamıyla çıkar grupları arasında denge sağlanarak Devletin yönetildiği mi?