Geçmişimizden kaçamadığımız tek yer mezarlıklardır, özellikle de doğup büyüdüğümüz yerlerdeki mezarlıklar.

Hele de Kıbrıs gibi küçük coğrafyada doğup büyüdüğünüz yerdeki bir mezarlığa gittiğinizde tüm geçmişiniz gözünüzün önünden geçmeye başlar.

Tanıdık birinin mezar taşını gördüğümüzde, gözümüz ölüm tarihine kayar ve aklımızdan genellikle geçen cümle “zaman ne kadar hızlı geçmiş, sanki dün gibiydi” mealindedir.

Gidilen her cenaze töreni genellikle büyüttüğümüz günlük sorunlarımızın ne kadar anlamsız olduğunu bizlere hatırlatır. Tabii genellikle mezarlık kapısından çıkana kadar. Sonrasında ise yeniden günlük tempoya dalar, cenazenin bize anımsattıklarını unutuveririz.

Son aylarda mezarlıklara her gittiğimde, gözlemlerim bana ne kadar yaş aldığımı hatırlatırken, ne kadar çok tanıdığımın artık göçtüğünün de toplu olarak önüme geldiğini hissettim.

Nisan başında doğum günü dolayısıyla babamı ziyarete gittiğimde Yıldırım köy mezarlığında yukarıda anlattığım duyguları yaşadığımı hissettim. Başımı nereye döndürsem bir tanıdık.

Her gözüme takılan mezar taşındaki isim ve resim bir anıyı hatırlattı.

Ne kadar çok insanla farkında varmadan ne kadar anı biriktirmişiz ve maalesef bu anıları artık onlarla paylaşamıyoruz. O nedenle yaşam devam ederken güzel anıları çoğaltıp paylaşmanın önemi aklınıza bir not olarak düşüverir.

 Bir süre sonra Lefkoşa mezarlığında da kendimi benzer durumda buluverdim. Gazetecilikten dolayı edindiğim çevre, haber yaptığım insanları gözümü her döndürdüğüm tarafta bir mezar taşında görüyordum. Hatta bazılarının öldüğünü bile mezar taşlarındaki fotoğrafa gözüm ilişince fark ediyordum.

Geçmişteki mezarlık ziyaretlerindekinin aksine bu bakış açımın geçici mi yoksa sürekli mi olduğunun ölçütünü bayramdaki mezarlık ziyaretinde yaşadım.

Babamın ve halalarımın mezarlarına çiçek bırakıp Fatiha okuduktan sonra, yukarıda anlattıklarım çerçevesinde baktığımda her bir mezar taşındaki isim beni çocukluğuma götürdü.

Günlük yaşam temposu ve her gün yenilenerek artan sorumluluklar beynimizde öncelik oluştururken geçmişteki anılar silikleşiyor.

Belki de günlük sıkıntı ve sorunların da geçici olduğu ve yakın gelecekte önemsiz kalacağını geçmişte dünyanın en büyük sorunu gördüklerimizin bugün hiçbir anlamı olmadığını hatırlayarak doğrulatabiliriz kendi kendimizi.

Sorun olmaması gereken birçok konunun trajediye dönüştüğü bir ülkede yaşayan bizler için bunun daha da önemli olduğunu düşünüyorum.

Geçmişi anımsayarak günü yaşayıp geleceği kurgularken dilerim sıkıntılardın daha olumsuz izler bırakacak günlerde birlikte oluruz.