Dün gerçekleşen ve hepimizin yüreklerini ağza getiren İstanbul depremi çok şükür can kayıpsız atlatıldı.

Ne var ki bu kayıpsızlık durumunun orta ve uzun vadede nereye evrileceği belirsizliğini koruyor.

Konu ile ilgili uzmanlar iyimser ve kötümserler olarak zıt kutuplarda konumlandı.

İyimserlere göre, yaşanan deprem, uzun zamandır beklenen depremin biriken enerjisini boşalttı ve tehlikeyi bertaraf etti.

Kötümserler ise, biriken enerjinin boşalmadığı, tam tersine yakın bir gelecekte patlayıp büyük bir depremi tetikleyeceğini iddia ediyor.

Elbet, bilimsel konulara iyimser ya da kötümser sıfatları ile yaklaşmak ve bu duygularla konumlanmak bilimsel olmayan bir yaklaşımdır.

Çünkü bilim, iyimser ya da kötümser değil, objektif yaklaşımla gerçekçi olmayı gerektirir.

Dolayısıyla, deprem konusunda uzman olanların, konuyu diğer disiplinlerle de ele alarak zaman geçirmeksizin değerlendirmesinde, siyasi iradeye eyleme geçmek için sağlam verilerle katkı koymasında yarar var.

Aslında, deprem gibi korkutucu ve yıkıcı krizlerin, tüm krizler gibi, fırsatı da içinde barındırdığı düşünülerek , dünkü depremlerden bir miktar teselli vesilesi de elde edilebilir.

Öyle ki, dünyanın en güzel metropollerinden biri olan İstanbul’un, nüfus olarak taşıma kapasitesini aştığı bir sır değildir.

Deprem beklentisinin, bu kapasitenin taşınabilir seviyeye inmesi için gönüllü bir İstanbul’dan başka yerlere taşınmayı teşvik etmesi mümkündür.

Emeklilerin, yaptığı işi İstanbul dışında da yapabilecek kişilerin İstanbul dışına taşınmasının bu kişilerin psikolojik sağlığına da yararlı olacağı öngörülebilir.

Tabii, bu bir teselli vesilesi sayılabilse de, hem İstanbul’da kalacak milyonlarca insan için, hem de böylesine güzel bir şehrin yıkılıp harap olmaması için, hiç zaman kaybetmeksizin, kapsamlı bir depreme karşı mücadele master planı ve buna bağlı eylem planları hazırlanıp uygulamaya geçilmelidir.

Depremin korkutucu gerçeğini yaşayarak tedirgin olan tüm İstanbullulara ve onlar için yoğun stres yaşayan herkese geçmiş olsun.