DAÜ, yeni üniversite yönetimi, hükümet ve sendikaların uzun süredir devam eden görüşmelerinin de yansımasının ürünü olarak yeni bir dönemece giriyor.

Yıllarca Turizm Fakültesi Dekanlığını yürüten Prof. Dr. Hasan Kılıç, tek aday olduğu rektörlük görevi için üniversite çalışanlarından aldığı onayın ardından ataması yapıldı.

Sorunlar yumağı DAÜ’de kucağında bir protokol bir de yasa bulan Hasan Kılıç’ın hareket kabiliyeti baştan kısıtlanmış gibi…

DAÜ’de yıl sonu yaşanacak ekonomik krizin aşılmasının en hızlı yolu borçlanmaya gitmesidir. Bu da devletin kefil olmasıyla mümkündür. Hükümet de kendine muhtaç duruma gelen DAÜ’de istediklerini yaptırma pozisyonuna büründü.

Yıllar önce “DAÜ’den elini çek” denilmesinin öcünün alındığı izlenimi edindiğim bu süreçte, DAÜ’ye bakışın, “söz sahibi” olayımdan, “geminin yüzdürülmesi” yaklaşımına geçilmesi gerekir.

Hükümetin ve bazı kesimlerin DAÜ ile ilgili en büyük kıskançlığının maaşlar olduğunu bilmeyen yoktur. Hiçbir profesörün maaşının milletvekili maaşından yüksek olmasını kabullenilmediği ve maaşların aynı düzeye çekilmesi arzusu maalesef birçok platformda seslendirilmiştir.

Üniversite mezunu olmayan bir milletvekiliyle profesör olmuş bir kişinin aynı maaşı almasını beklemek bilime, yılların emeğine saygısızlıktır.

Gelinen noktada sendikaların 1-2 küçük pürüz dışında hemfikir oldukları protokolün bu hafta içinde imzalanması hedefleniyor. İçeriğini bilmiyorum ama borçlanmaya onay vermenin koşulu olarak üniversitede de tedbirler alınması beklentisi doğrultusunda olduğu öngörülmektedir. Tedbire elbette gerek vardır ama önemli olan, herkesin yükümlülüğünü yerine getirerek iyi bir bütçe yönetimiyle gelirleri artırılacak DAÜ’nün kötü gidişatını durdurup iyileştirilmesini sağlamaktır.

Hükümet bu süreçte beklenen 2 adıma atıyor. DAÜ’nün vergi borcunda faizlerin silinmesi ve kalan borcun da taksitlere bölünüp, kamu bütçesinden DAÜ’ye katkı kaleminden ödenmesi formülü kabul görmüştür.

Diğer taraftan DAÜ Yasası’nda yapılacak bir düzenlemeyle emekliye ayrılan personelin sözleşmeli olarak çalıştırılması yolunun açılmasıdır.

Hükümet protokolün imzalanmasının ardından bu iki adımı atacaktır.

Bu süreçte Hasan Kılıç ateşten gömleği giyerken taşın altına elini değil kellesini koymuştur. DAÜ’nün geleceği nokta ülkemizin varacağı noktanın göstergesi olacağından herkesin bu dönemde toplumsal düşünmesi gerekmektedir.

Yarı zamanlı ders verdiğim için son yıllarda DAÜ’de daha çok zaman geçirmiş; her kesimle istişare ettiğim için hem içeriden hem de dışarıdan büyük ölçüde bakabileceğimi düşündüğüm için bazı önerilerimi de belirtmek isterim.

Hasan Kılıç ve ekibinin DAÜ gelirlerini artırmak için öncelikle üniversiteyi soyanların üzerine yürümesi gerektiği inancındayım. “Üniversiteyi soyanlar” tabirini kullanmak için çok düşündüm. Ama, yaşananlar başka bir kavramla hafifletilemez. Suistimale açık sözleşmelerle üniversite arazisine yapılan ve gelir paylaşımı öngören projelerin işlemeyenlerinin derhal iptal süreçleri başlatılmalıdır. Çünkü çokça örnek görüyoruz ki sözleşmedeki şartlar yerine getirilmediği gibi mali krizde olan DAÜ’ye maddi mükellefiyetler de yerine getirilmiyor.

Herkes üzerine düşeni yaparsa DAÜ’nün düzlüğe çıkması hayal değildir. Önemli olan rantabl olmayan harcamalardan kısma, zaruri olanlara dokunmamadır. Bugün baktığımızda süreci iyileştirme noktasında hükümet, VYK ve rektörlük istekli görünüyor. Çalışanlar (elimizi verip kolumuzu kaptırmayalım) temkinli duruşuyla kısmi bir fedakârlığa hazır.

Bu ortamda geriye kalan samimiyet, deneyim ve enerjinin birleşmesidir.