İnsanın çocukluğundan beridir tanıdığı dostlarının ölüm haberini alması ne kadar garipmiş…
Bizden yaşça büyük abilerimizin, dostlarının ölüm haberini alması, onlarda nasıl bir duyguya yol açar hep merak etmiştim. Sorduğum zaman ise “anlayabilmen için yaşaman gerek” cevabını alıyordum.
Şimdi ise, bana neden öyle dediklerini çok iyi anlıyorum.
Gerçekten anlamak için, bu duyguyu yaşamak gerekliymiş…
Yaş ilerledikçe, bu duyguya daha da alışması gerekiyormuş insanın, dostlarımızı kaybettik sonra onu da anlıyoruz aslında…
Sabah uyanıp da, ölümü hiç yakıştırmadığınız bir arkadaşınızın ölüm haberini almak, bir anda her şeyi anlamsızlaştırıyormuş meğer…
Üzüntüleri, sıkıntıları, dertleri bir anda boş veriyor insan…
“Nasıl olabilir” derken kendi kendine, sıranın elbet bir gün kapısını çalacağı gerçeğiyle yüzleşiyor…
Fazla da “zamanın olmadığı” tokat gibi insanın yüzüne vuruyor aslında…
Bir varmışız, bir yokmuşuz bu koca dünyada…
Tıpkı çocukluğumdan beridir tanıdığım Tolga Kınacı gibi…
Aynı dönemin çocuklarıydık, aynı okulun, aynı bölgenin gençleriydik…
Herkes tarafından sevilen, iyi bir insandı…
Şimdi ise artık Tolga Kınacı yok. İnanması güç geliyor insana…
Biz ne ara büyüdük ki da ölüyoruz…
Çok üzgünüm. Mekanın cennet olsun gardaş…
Bu dünyadan bir “Tolga Kınacı” geçti…
Tüm ailesine sabırlar dilerim…
Gerçekten çok garip bir duygu…
Tadını çıkarmak gerek hayatın, çok da şey yapmamak gerek en azından.
Sevdiklerimize sıkı sıkı sarılmamız gerek, vaktimiz varken…
Kalplerimizde gidenlerin anısıyla, kalanlarla yaşamak gerek…
Nasılsa böyle tek tek gidiyoruz, şarkıda söylediği gibi;
“Anason kokarken sofralar
Yaşlandırıyor seni aynalar
Her geçen yıl, birer birer
Masadan eksiliyor dostlar…”