KKTC devletinin kurumsal kimliğini suçlamak mantıki olmamakla beraber HASBELKADER devleti yönetenleri maharetlerinden dolayı kutlamak gerekiyor. Hiç kuşkusuz, özellikle aşağıdaki hususlardaki yüksek başarılarından dolayı KKTC liderliği ve yönetimine Güney Kıbrıs Rum Yönetimi plaket verecek olsa hiç de bizi şaşırtmayacaktır.

· Sağlık siteminde kronik hastalıklar için dahi ilaç temin edememek,

· Eğitimde çocuklarımızı konteyner sınıflarda eğitim almaya mahkûm etmek,

· Spekülatif ve maksatlı yönlendirmelerin etkisinde özensizce ve alelacele yapılan yasal değişiklikler nedeniyle emlak ve ilintili sektörleri iflasa sürüklemek,

· İçte ve dıştaki siyasi müdahalelere maruz bırakarak ve denetim kurumlarını güçsüzleştirerek yüksek öğretimi krize ve kaosa sürüklemek,

· Halen daha trajikomik bir şekilde turizm master planının tartışılmasın da gösterdiği üzere yükseköğretim gibi diğer lokomotif sektör olan turizmi de günü kurtarmaya odaklı şuur ve idrakten yoksun bir serüvene sürüklemek ve

· En önemlisi devlet başkanlığı nezdinde “uluslararası eşit statü ve egemen eşit” şeklinde ifade edilen ütopya niteliğindeki yeni siyasetin bedelini ülkedeki vatandaşlara ve yatırımcılara ödetmek.

Bir ekonomin gelişmesi ve sürdürülebilir kalkınması hiç kuşkusuz temelsiz söylemlerle değil uygun yatırım iklimi ile mümkündür. Şöyle ki, yatırım iklimi açısından en kritik unsurlar arasında siyasi risk ve mülkiyet riski yer almaktadır. Eğer mülkiyet rejimi açısından belirsizlik doğarsa yatırımlar tehlikeye düşer ve ekonomi büyük darbe alır.

Ülkemizde mülkiyet riski başta emlak olmak üzere maalesef yatırımcıyı kaçıracak, yatırımları ise bertaraf edecek boyutlara ulaşmıştır.

Yalnızca İsrail değil aynı zamanda KKTC vatandaşı olan Simon Aykut, KKTC’deki makamların garantisi altında Kuzeyde Rum malı almış, bedelini ödemiş, üzerine çok değerli yatırımlar yapmış, emlağa dönüştürmüş, istidam ve katma değer yaratmıştır. Belki de tek suçu KKTC makamlarına güvenmiş olmasıdır. Durum böyle olmasına karşın, sözde “Türk işgali” altındaki bölgelerde Kıbrıs Rum mallarıyla ilgili 2024 haziranında tutuklanan Simon Mistriel Aykut’un Güney Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davası ve tutukluluk hali kendisine kanser teşhisi konmasına rağmen halen daha devam etmektedir.

Mülkiyet rejimi ile ilgili Kıbrıs Türklerinin ödediği diğer bir bedel Kıbrıs Rum mallarına izinsiz inşaat ve satış iddialarına dayandırılarak Noyanlar Şirketler Grubu’nun sahibi Ahmet Noyan’ın Dubai’ye girişte ülkeye alınmamasıdır.

Mülkiyet rejimimiz ile ilgili Ekonomik Örgütler Platformu’nu da çileden çıkaran en son gelişme ise ilk etapta yalnızca müteahhit ve inşaat sektörü temsilcilerini hedef alan yargılamaların zamanla emlakçılardan eşdeğer mal sahiplerine, hatta gayrimenkul alıcılarına kadar genişlemiş olmasıdır. Şöyle ki, edinilen bilgilere göre, aralarında KKTC vatandaşlarının da bulunduğu 13 kişiye suçlamalar yöneltilmiş; bunların 4’ü eşdeğer mal sahibi, 4’ü Türk vatandaşı müteahhit ve 5’i ise alıcı konumundadır.

Ekonomik Örgütler Platformu’nun feryat niteliğinde yaptığı çağrıya göre; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı ve Hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği ve Ankara ile koordineli şekilde hareket ederek, en üst düzeyde bir ortak eylem planı oluşturulması gerekmektedir. Ayrıca, bu planın, mağdurların haklarının korunması, yeni mağduriyetlerin önlenmesi ve uluslararası alanda güçlü bir hukuki-diplomatik mücadele yürütülmesini hedeflemesi gerektiği vurgulandı.

Sonuç olarak; vatandaşımıza ve yatırımcımıza artan bir dozla ezgi çektirmeye başlayan ve ekonomimizi derinden etkileme potansiyeli olan Rum yönetiminin tutuklamaları ve saldırıları karşısında; KKTC liderliği hamasetten ibaret ütopik söylemleri bırakarak kendi vatandaşı ve yatırımcısına güven verecek eylem planı ile BM, AB, Taşınmaz Mal Komisyonu ve AİHM nezdinde ne yaptığını ve ne yapacağını somut emarelerle kamuoyuna ivedilikle açıklamalıdır.