“Çözümsüzlük de çözümdür” dediğimizin üzerinden çok uzun bir süre geçmedi. Nitekim anladık ki “Hayır öyle değil!” Yani, siyasi yönden istediğimiz kadar kıvıralım hatta Kuzey’in mutlak hakimi biziz diyerek afra tafra satalım, çözümsüzlük kaotik bir sorun yanı sıra “çözüm isteyen taraf” için de her zaman siyasi bir zaaftır.

   Çözüm konusunda “çok geç kaldığımızı söylersek” her halde yanlış olmayacaktır. Çünkü “çözüm istemekle” geçen yılları sadece boşa harcamadık! İstediğimiz “çözümü” de “ulusal politika yapamadık” ki bugün de nasıl bir çözüm istediğimiz konusunda toplumca ortak görüşlere sahip değiliz.

   Hem de Rum toplumu ile iç içe geçtiğimiz halde. Ki özellikle ticari yönden “içli dışlı” olma ilişkilerimizi bile siyasete irca edip (eski biçimine sokma) değişen koşullara uygunluğunca yeni “çözüm formülleri” de üretemedik. Yani vurduk kelleyi yastığa daldık uykuya.

TUTUN ki yıllardır bir köprüde boynuz boynuza gelmiş iki keçi misali birbirimizi itip kakıyoruz ama (Rum tarafının da bizden farkı yok) adada iki toplumlu Kuzey Güney esasında bir siyasi çözüme ulaşmak mümkün olmadı.

Şimdilik bizim cephede  “Türkiye verir biz yeriz” de bu  “Öyle geldi böyle gider” tutumu daha kaç yıl bu şekilde sürecek? Daha kaç yıl adadaki Türk toplumu olarak bu siyasi anomalinin  içinde sıkboğaz olacağız bilemiyoruz.

KALDI Kİ Rum tarafı da boş durmuyor. Mesela dünya hukuk çevrelerinin dikkatini çekecek son çıkışı ile diyor ki  “Kuzey’de Rum mülklerini satanlara hukuki soruşturma başlatacağız.” Anlayacağımız “adadaki mülkler konusu bir kez daha gündeme sürülüyor!”

Çünkü henüz Kuzey - Güney olarak mahsuplaşmadık. 1974’te ne idiyse sorunlar bugün de hâlâ devamda. Üstelik dünya siyasetlerinin değişimleri sonucunda itile kakıla “Biz de değişmeliyiz” sıkıntısı yaşarken sadece dünya değil Kıbrıs da değişiyor.

Günlük dünya haberlerini izlerken artık bu değişime bizzat elliyoruz. Şöyle ki:

***

ORTADOĞU BİR KEZ DAHA DEĞİŞECEK:

Değişim başladı bile. Dünyanın en gaddar ve insafsız ülkesi olan İsrail Gazze’yi yerle yeksan ederken beklerdiniz ki NATO üyesi ülkeler BM bu asrın en büyük katliamını durduracak teşebbüslerde bulunsunlardı. Tam aksine bayıla ayıla ve keyifle binlerce çocuğun, masum insanın bombalar altında can vermelerini izlediler!

VE bir kez daha anladık artık bu dünyada hayat hakkı en çok bombardımanlarla kentleri yerle yeksan ederlerken, binlerce insanı öldürenlerindir.

VE bundan sonra da “öldürenler katledenler” daha çok öldürüp katletmek için yeni planlar yapacaklar. Zaten yapıyorlar, bir araya gelerek sözde ittifakları ile Doğu Akdeniz’i cehenneme çevirecek planlarını uyguluyorlar. Fakat:

***

BU SONUNCUSUNA DİKKAT: Bir süredir haberleri salınıyor. Kıbrıs gerçekten de söylendiği gibi Rum’un sayesinde Doğu Akdeniz’in bir uçak gemisi rolüne yeniden soyundu.

“ÜSSÜ” Limasol Limanı’ndaki “Mari” Rum tarafı ile Amerika’nın da destekleyip fiilen tatbikatların yapıldığı bu bölgede Rusya da var İngiltere’de. Fakat asıl varlığı şaşırtan “İsrail” olmakta. Ki ilk akla getirdiği Doğu Akdeniz’de “uluslararası bloklaşmaların” olduğudur. Kime karşı?                                                       

Müslüman Arap ülkelerine karşı. İsrail’in de içinde bulunduğu bir ittifakı başka türlü düşünmek mümkün değil..  

Yahudi’nin Gazze’de kıyımına duygusuz ve sessiz kalan Batı şimdi NATO dışında bir yeni örgütlenme ile kendi arasında ve yine “Hristiyan  Kulübü” hatırlatmasına neden olan çıkışları ile yeni askeri blok oluşturuyor.

BUNDAN sonra Kıbrıs siyasasına bir yandan da bu yeni “Hristiyan bloklaşması” karşısındaki askeri ve ekonomik konumu ile bakmak zorunda kalacağız. Ki her zaman olaylara, savaşlara açık yapısallığı nedeniyle.

KIBRIS sorununu bu siyasi ve askeri bloklaşmaların dışında düşünemeyeceğimiz gerçeklerde bir yandan da Türkiye’nin Mağusa’da yeni liman yapımı yanı sıra bir de askerî liman oluşturması tasavvurlarını da bu gelişmelerin içine kattığımızda tutun ki bugüne kadar söylenegeldiğince Akdeniz’in bu sabit uçak gemisi (Kıbrıs) önümüzdeki dönemlerde beklenmedik olayların mihveri durumuna gelebilir. Çünkü Kıbrıs üzerinde gelişen tüm bu olaylar Rum’un adaya tek başına egemen olması üzerine yazılan senaryonun parçalarından biridir yandaşları da İsrail gibi bir canavar ve Hristiyan kulübü haline gelen AB’dir. Tabii Türkiye’nin sürekli gelişip büyümesi ve bölgede etkinleşmesini gözlerden uzak tutmazsak tutun ki geleceğin müjdesi “yeniden kurulacak güçler dengesi” için kaçınılmaz arbedeler ve  dengeleri yeniden kuracak savaşlar olabilir…

Kİ şimdi Orta Doğu’da bu olasılık Kıbrıs odaklı çağrışımlar yaratıyor. Çünkü Akdeniz ülkeleriyle AB’nin Doğu Akdeniz’de bir yandan da Türkiye’yi frenleyip durdurma gailesi oluşmuştur.

RUM tarafı işte bu yeni gelişmelerin arasına katılıp karıştırıcılığa başlayan fesatın başlarından biri olarak öne çıkıyor.

HELE gelişmeler az biraz daha  ortaya çıksın.. Elbet anlayacağız ne olup kalacağını da tedbiri elden bırakmamak gerekir.