Bir süredir artık “olgunlaşmış” yada “olgunlaşması” gerekmektedir düşüncelerimle  “Devletimizden” söz ediyorum.. Ve her zaman hatta bıktırıncaya kadar yazdığımca bu “siyasi ve idari kuruluşumuzu” sonunda gerçekten de uluslararası tanınma istememize layık bir  “devlet” oluş mertebesine ulaştıracağımızı yazıyorum..

   Kİ bu toplum “liderliklerden”,  “Cemaat Meclislerinden”, “Yönetim” örgütlenmelerinden geçerek bugünkü “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adını kullanabilmeyi anasının ak sütü gibi  “hak etmişliğiyle” gelmiştir bugünlere..

   Kİ BÜYÜK bir gururla yazarım: Kıbrıs Türk toplumu il kez İlk kez kendi bağımsızlık ve egemenlik savaşımının sonunda Türkiye’den sonra kurulan ilk Türk devletidir. Ki bu anlı şanlı Devlet bu mertebeye “cemaat” ve “cemaat meclislerinden” geçerek ulaştı.. Yani eğer Kuzey’de “Devletsek ve bu iddiamızı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” olarak tescil ederek sürdürüyorsak hatta Türkiye ve bazı dünya devletleri tarafından da tanınıyorsak bu “siyasi hukuku” anamızın ak sütü gibi “hak ederek sağladık!”                       

   BU yollarda mücadele veren liderlerimizi başta “Dr. Fazıl Küçük, Rauf Denktaş, Necati Özkan, Osman Örek  Niyazi Manyera ve daha niceleri  olmak üzere rahmetle anarım..

   VE inançla yazıyorum: Her halde bundan sonrası tarihi süreçlerde de kendini ispat etmek  yollarında terleyen adadaki Türk Devleti her zaman var olacaktır..

***

   TEMENNİMİZ Güney Rum Devletinin de bu siyasi gerçeği kabul etmesi ve artık inadına “ENOSİS” hayalini bir yana koyarak KKTC’nin meşruiyetini kabulde barışçı çözüm elini bize uzatmasıdır.

   ÇÜNKÜ bu sorun ayni zamanda “çok uzatılmış, siyasi kazanımlar sonucu değiştirilemeyecek statülerle çok oynanmıştır.. Fakat nereye kadar? Ta ki Türk Rum halkları “iki bölgeli, iki toplumlu” olarak ifade edilen coğrafi bölünme gerçeğinde “Kuzey Güney Türk ve Rum Devletleri olarak dünyadaki çevrelerce de kabul görene kadar…

   Kİ bundan sonra Türk Rum halkları arasında ancak adanın bütününü de kapsayabilecek kalkınma ve büyüme hedeflerinde yaşatılacak “Kıbrıs Türk Devleti ile Kıbrıs Rum Devleti arasında tesis edilecek dostluklarla işbirliklerinden söz edilmelidir.. Savaştan, Enosis’ten değil!

   Bu temennimiz elbette yetişmekte olan çocuklarımız, gençlerimiz, adayı vatanları olarak kabul eden insanlarımızın kısaca Türk ve Rum halklarının geleceklere uzanacak refah ve saadetlerini düşünmenin bir sonucudur..

   Ki bu gerçeği ne Yunanistan’la Rumların işbirlikleriyle “enosis hülyaları” değiştirebilir ne de kilise papazları.. Bu adada Türk halkı da vardır hep Kuzey’deki vatanında da var olacaktır. Öte yandan:

***

   “HER halde” diyorum artık böylesi “değerlendirmeleri” yapmayacağım diye düşünüyorum. Çünkü bu adadaki “Kuzey Güney, Türk Rum halkları” gerçeği göstermiştir ki toplumlar arası “insanca ilişkiler  ırksal ve milliyetçi duygulara yenik düşmeden birbirlerine tahammül eden, birbirlerine saygı duyan dolayısıyla birbirlerine tüm adanın gelecekteki çıkarları, bayındırlık ve refahı için el uzatan halklarının iyi niyetli, yapıcı çabaları üzerinde yükselip yücelecektir..  

   KALDI ki eğer bu temenni gerçekleşmezse zaten bu ada her devrede her değişimde her fırsatta cehenneme dönmeye mahkûmdur! Dolayısıyla “dünkü yazımı” hatırlatarak tekrarlıyorum: Adada “Kuzey Güney, Türk Rum Devletleri” gerçeklerini koruyarak yeni bir barış anlaşması yapılabilir.. Belki çok uzun sürecek müzakereleri de gerektirecek olsa bile…

   ZATEN bu düşüncenin ve siyasi olguların dışında geriye kalan tek çare iki halkın yeniden birbirini vurarak öldürmeye çalışmasından öte değildir! Bunun da kime ne faydası olur ki?

                                                                          ***

   KISACA TAKILDIĞIM: Yunanistan bir kez daha küresel ekonominin performansı açısından yılın ülkesi seçildi.. Seçicisi de The Economist dergisi..

   TABİ  Yunanistan’ın bu seçimine hiç şaşmadık.. Ki ayni sıralarda Türkiye hem “kara” hem “hava” hem de “denizle” ifade edilen atılımlarıyla uçaktan gemilere, otomobillerden ötesi bilumum türlü çeşitli üretimleriyle patlama yaparken layık görüldü Yunanistan bu başarı önderliğine!  

   TABİ artık alıştık!. Türkiye aya merdiven dayayıp çıksa da daha uzun süre hantal ve tüketim ekonomileri altında ki şimdilerde de enflasyon çığlıkları işitilmekte Yunanistan’ı, AB’yi aşması mümkün olmayacaktır!..

   KALDI ki Sınavın sorularını hazırlayan da sınava tabi olanlar da yani çalıp söyleyenler de hep kendileri olmaktan kurtulamadıkları gerçeklerde  Türkiye’nin “başarılarıyla kalkınma ve üretme potansiyelini”  teslim etmeleri daha uzun yılları alacaktır..

   Mesela AB üyesi olana dek Türkiye’nin beklemesi gerekecektir ki daha pek çok kez bölgedeki Yunanistan’ın başarıdan başarıya koşarken havalarda uçtuğu haberlerini işiteceksiniz! Ne derler? “Kel gelini kel kaynana över!”

   Gelecek hafta buluşmak üzere kalın sağlıkla…