“Yeni mi” yoksa “eskinin devamı mı”  olacak çok da bilemediğimiz kuşkulu tahminlerde en azından takvim yaprakları ile oynayacak olmanın “yeniliğinde” 2024 yılına girdik.

   Ki böylesi yıl dönümleri mevcut iktidarlar için ayni zamanda yurttaşa dönük yüzleriyle muhasebe defterlerinin gelir gider sayfalarını zaten ömrü billah sadece “izlemek” görevindeki halka yönelik açıklamaları kapsar.  Ve genellikle hep “yaptık ettik” denir ve eklenir.

   “Daha çok yapıp eyleyeceğiz…” Siz az biraz akıl tutulmasında, geriye kalanını karanlık bir beklemede “Ne yaptılar ile daha ne yapacaklar” şaşkınlığında başınızı sağa sola çevirerek “Hadi öyle olsun” dersiniz. Eskiden “Papaza gelen babakyaya da gelsin” derdik!

   Kİ Sn. Üstel hükümeti bu konuda çok da marifetlidir, sabahtan akşama kadar “Yaptıklarımız yetmez daha çok yapacağız” diye nutuk atar  da siz  az biraz şaşkın “neyi, neleri” diye sorarsanız geçmişinde  ve ilk kalemde “yeni yılla birlikte “gelir vergisi matrah dilimlerinin ve oranlarının” yeniden düzenlendiklerini” öğrenirsiniz!

   LAFIN kısası bir yarısının “tevekkülden” ibaret olduğu söylenen Müslümanlığınızın şanına uygunluğunca “tevekkel ya Allah” der yeni yıl tatilinin tadını çıkarmaya bakarsınız..

   TABİİ hiç unutulmayan söylemle temenniniz ise “Yeni yıl bize uğur ve bereket getirsin” lafıdır ki “inşallah” demek Allah’a yakarıştır zaten bu nedenle olmalı işlerimizi Allah’ın ipoteğinden hiç kurtaramadık, sonunda hep “Allah’a kalmaktalar!”

***

YİNE DE UMUTSUZ OLMAMALI

 

   Geçen yılın “önemli” dediğimiz olaylarını zaten hep birlikte yaşadıktı. Tekrar etmemize gerek yok.                                                                                                                             

   Siyasi çözümsüzlüğe karşın küçük bir toplum olarak nasıl “var olmayı başardığımızın başarısını” yok sayamayız. Çünkü bu ülkede kırk yılı aşkın süredir sadece “Güney’deki Rum komşumuza karşın değil, AB’ye, BM’lere, Yunanistan’a karşın da var olmayı başarmışız ki bu sürede sabır taşı bile dayanamaz çoktan çatlardı!

BUNA karşın  Sn. Cumhurbaşkanı Tatar yeni yıl dolayısıyla “savaşlardan ve felaketlerden uzak yeni bir yıl” temennisinde bulundu. En yalın ve doğrusu da galiba buydu.                                                                                                                                                                                                                                     

***

   BU İYİ NİYETLİ temennilere karşın Güney’den de insanı insanca duygularla okşayan bir iki   barışçı yaklaşım beklerdiniz. OYSA her zamanki gibiydi komşumuz! Kendilerini hâlâ tüm adanın meşru “devleti” olan gören dahası iki bölgeli çözümü değil, çoktan gömüldüğü yerde toprak olmuş “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” koruyucu ve tek sahibi mutlağı olan gören zihniyet devam etmekte!

   ANLIYORUZ ki daha çok uzun yıllar bu adada Güney’deki komşu ile “sahiplik” üzerine, toprak üzerine gelişen siyasi çatışmalardan kurtulamayacağız..                                                     

   Dolayısıyla “bir zamanlar Kıbrıs Cumhuriyeti” laflamalarıyla adanın tek hakim devleti olma iddiasındaki inadını öyle  kısa sürede izale etmek de mümkün olmayacak.

   BUNLARA karşın tek umut Güney’i “umutsuzluğa” düşürmek olacaktır. Nedir o? Kuzey’in tartışmasız “büyümesi, gelişmesi, haklının hakkında söz sahibi olması.                                

  Ne kadar? Rum tarafı önümüzde eğilirken elimizi sıkacağı güne kadar. Henüz o mertebeye ulaşamadık ama!

***

   FAKATTT: Öyle paketçiklerde falan değil. Tam iki kilo uyuşturucuyu daha Emniyet güçlerimizin operasyonu sayesinde açığa çıkardık yeni yıla an kala.

   Pekala kimlermiş yakalanan bu uyuşturucu sanıkları? Haberde ilgili olarak 3 Nijeryalının tutuklandığı vardı.

   Peki ne işi vardı bu Nijeryalıların ülkemizde? Üniversitelerimizi şereflendiren öğrencilerdendiler! Öteki Afrikalı öğrenciler gibi!  

***.

   BAKIN: Artık içimizdeki “yabancılar” diğer bir ifadeyle “üniversite öğrencileri” bu ülkede çekilmesi, dayanılması zor bir “ulusal vaka” durumuna geldiler..                                                                                      

   Ki gerçekten ülkeye “üniversite öğrencisi” olarak gelenlerin de olduğuna bakmadan “hoş geldiler sefa geldiler” diyerek karşılıyoruz…

   Fakat ülkedeki uyuşturucu trafiğinin sorumluları ve baş rol oyuncuları haline gelmelerini ayni misafirperverlikle sineye çekmek mümkün de değildir.

   DAHASI kim isterse ne isterse olsun! Kimsenin kendi parasal kârları uğruna apartman katlarında bile üniversiteler oluşturarak ülkeyi Afrika kolonisi haline getirmeleri bir yana; dünyanın en pis ve insanlık dışı polisiye vakalarından biri olan “uyuşturucu ticareti” yapmalarına göz göre göre göz yummaya hayır!

***

   BU SORUN gün günden büyürken, esas “uyuşturucu” ticareti ile uğraşanların kanunlara meydan okuması, sonuçta az buz bir suç olmaması gerekir.                                                                                                          

   9 kilo ile ifade edilen uyuşturucunun KKTC piyasalarında al gülüm ver gülüm kabilinden hem de üniversiteli öğrenciler tarafından pazarlanmaları “çok büyük sorun” olmalıdır ama bakıyoruz medya manşetlerinde Türk bayrağı gibi dalgalandırılan bu haberlere karşın çok da aldıran yok.

   ZATEN BU nedenle olmalı olay “ciddiye” alınmadan günlük vakalar haberlerinin işitilip okunmasından sonra kimselerin ötesini bilmediği ve geçen zamanlar içinde nelerin  olup nelerin geliştiği bilinmezliklerde buharlaşıp uçmaktadırlar.

   BİR gün ve bu nedenle “büyük bir sektörel umudumuz olan turizmi de kendi elimizle karalayabilir adımızı “kumar turizmi” yanı sıra “uyuşturucu “ ile anılacak bir yeni imzamız haline getirebiliriz ki her halde temennimiz değildir.

***

KISACA TAKILDIKLARIM:                                                

   “Biz yaparız olur!” Hayır olmaz. Ne var ki yine de “Maraş’ı açardık açamazdık” derken açtık. Biz “olamaz, verin sahiplerine bir gün başımıza bela olacak” dediydik.

   Nitekim yavaştan başladı bile: Bir süre önce Barış Harekâtından beridir kapalı olan (ki yıllarca o kenti kapalı tutmak da bir başka ayıbımız olmalıydı) Maraş’taki otellerin peşine düştük.

   Hemen bir boydan bir boya “sahilin hatta kıyı kumlarının içine kondurulmuş bu dizi dizi oteller olayı da yeni bir sorunumuz olmaya aday.

   ÖNCESİNDE esas kapalı Maraş kentini tarih öncesi dinozorlar gibi seyre açtıktı ki sadece bu seyirliğinden bugüne kadar milyonlarca lira gelir elde ettik. “Ya otellerini da hizmete açsaydık” derken işte o gün geldi. “Düşünüyoruz açalım!”

   Bana sorarsanız biz Maraş’la oynuyoruz. Çünkü ne yaparsak yapalım bu kenti olası bir çözüm aşamasında Rum’a iade etmek zorunda kalacağız. Buna karşın “nasıl siyasi avantajlar sağlarız” konusu masaya yatırılacak pazarlıklarda belli olacak.

   ANCAK şimdilerde otelleri öne çıkarttık! KKTC Otelciler Birliği bu konuda sağduyulu bir görüşle “Gelin önce bir politika belirleyelim” diyor ki en doğrusu bu olmalıdır.

   KONUYU enine boyuna tartışıp ne yapılıp ne yapılmayacağı konusunda hatta hâlâ sahiplerinin varislerinin de hayatta olduğu gerçeklerde ve aradan geçen zamanı da dikkate alarak çok değişen Türk Rum ilişkileri dikkatinde değerlendirmekte yarar olacaktır çünkü aslında Maraş hiç bizim olmadıydı.