Ülkemizde istifa kültürü diye bir şey yoktur.

   Önemli görevlerdeki kişiler, isimleri bir yolsuzluğa, bir usulsüzlüğe, bir skandala karışsa da istifayı düşünmezler.

   Bir şekilde kendi kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar ve o koltukta oturmakta ısrar ederler.

   Kimisi, üst makamlar onu görevden alana kadar orada kalmaya devam eder.

   Halbuki istifa onurlu bir davranıştır ama gel de anlat.

   Bazı çağdaş ülkelerde basit, önemsiz gibi görünen konular nedeniyle kişilerin istifa etmesine hayret ediyor vatandaşlarımız.

   “Yahu bunun için istifa mı edilir?” denir.

   Örneğin makam aracıyla bakanlığa giden bir bakanın, yolu üzerindeki okula çocuğunu bırakması istifa nedenidir.

   Kamu görevlisinin devlete ait kredi kartıyla, yanlışlıkla bir çikolata satın alması da istifaya neden oluyor.

     Bunlar gibi örnekleri artırabiliriz…

     Halbuki ülkemizde neler neler yaşanır da istifa hiç akla gelmez.

     Mesela Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nde başlatılan soruşturmada birçok yolsuzluğa rastlandı, tutuklamalar oluyor.

    Bu çerçevede YÖDAK Başkanı Turgay Avcı’nın da ismi “çocuğunun düğünü için söz konusu üniversitenin mütevelli heyeti başkan vekili Kemal Dürüst tarafından yaptırılan bastişlerle” anıldı.

    Hatta meslektaşımız Cenk Mutluyakalı’ya konuşan Avcı, bunu doğruladı da…

    Kemal Dürüst’ün dostu, arkadaşı olduğunu belirten Turgay Avcı, bastişlerin düğün hediyesi olduğunu söyledi.

    Avcı, Kemal Dürüst’ün bastişleri üniversitenin parasıyla aldığını bilmediğini ve ona yakıştıramadığını da ifade etti.

    Ancak Avcı’nın unuttuğu ya da göz ardı ettiği bir şey vardı; kendisi üniversiteleri denetleyen YÖDAK’ın başındaki kişidir, ona hediyeyi veren kişi de bir üniversitenin tepesindeki yöneticidir.

    Denetlenmesi gereken, denetleyene hediye alamaz, para veremez, imtiyaz sağlayamaz, böyle olursa rüşvet sayılır.

     Son derece masum duygularla yapılsa ve kesinlikle bir çıkar beklenmese de olmaz, üstelik etik de değildir.

     Denetlenen pozisyonundaki kişi denetleyen pozisyonundaki kişiye pahalı hediye alırsa, sorarlar ona; “Ne çıkar bekliyorsun da bunu yapıyorsun?” diye.

     Bu olay ortaya çıktığında Turgay Avcı istifa etmeliydi.

     Onu oraya atayan makam da görevden alma prosedürünü işletmeliydi.  

     Ancak öyle olmadı ne biri istifa etti ne de diğeri görevden almayı düşündü.

     Ta ki Avcı tutuklanana dek… Turgay Avcı tutuklanınca Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, onu görevden almak için süreci başlattı.

     Halbuki bunlar, günler önce olmalıydı…

     Şimdi Norveç’ten bizimkine biraz benzeyen bir olaydan söz edeceğim size.

     Belki haberini okumuşsunuzdur, ocak ayı içinde Norveç'te yüksek öğretimden de sorumlu Eğitim ve Araştırma Bakanı Sandra Borch’un adı “intihal” olayına karıştı.

     Sandra Borch, yüksek lisans tezinde bundan tam 10 yıl önce intihal yaptı ve bu durum ortaya çıkınca da yaptığını itiraf ederek görevi bıraktı.

   Borch, “Görev süremce intihale karşı savaş açtığım doğru. Yaklaşık 10 yıl önce tezimi yazarken ben de büyük bir hata yaptım. Kaynak vermeden başka çalışmalardan yararlandım. Bunun için çok üzgünüm” dedi ve istifa etti.

    Ne kadar onurlu bir davranış değil mi?

    Ne yaptığını açıkça söyleyen, hiç kıvırtmayan Bakan, yüksek lisans tezinin küçücük bir bölümünde intihal yaptı diye istifa etmek zorunda kalıyor.

     Çok sevilen bir kişi olmasına rağmen, Sandra Borch’un yaptığını kimse bağışlamadı, herkes istifa etmesi gerektiğini savundu ve o da zaten kısa zamanda istifa etti.  

     Halbuki bizde ne büyük skandallar oluyor da kimse istifayı düşünmüyor.

     Elbette Norveç ile KKTC’yi bir tutacak değilim ama artık bu ülkede de artık istifa kültürüne alışılması gerekiyor.

    Tabii halk da yolsuzlukları, usulsüzlükleri normal karşılamayıp, kanıksamaktan vazgeçip, yönetenler üzerinde baskı unsuru olmalıdır, aksi taktirde bu çirkef ortamdan kurtulmak mümkün olmayacak.