Bireyin sanata bakış açısını etkileyen unsurların başında içinde yaşadığı kültürel ortam gelmektedir. Belli bir toplumun içerisinde büyüyen birey, o toplumun olaylara, durumlara, yani genel olarak hayata bakış açısıyla atar adımlarını.

   Gökyüzüne onun gözleriyle bakar. Ancak bu kültürel kodlar sorgulanmadığı sürece de kendi benliğini asla bulamaz. Bu açıdan bakıldığında günümüzde sanatın gerçek işlevinin farkına varılamaması, sanata gereken değerin verilmemesi de toplumun bu kültürel birikimiyle alakalıdır.

   Öyle ki günümüz toplumunun bazı kesimlerine göre sanat boş zamanlarda yapılan, güzel vakit geçirmemize yarayan, hayatımızın bir köşesine sıkıştırdığımız hobi değerindeki faaliyetlerdir.

   İlkokuldan itibaren çocuklara şöyle bir soru yöneltilir: Hobileriniz nelerdir? Öğretmenin verdiği örnekler ise kitap okumak, resim yapmak, gitar çalmak, şiir yazmak şeklinde biçimlenir. İşte bu yaklaşım geleceğin toplumunu oluşturacak çocukların sanatsal faaliyetleri hobi olarak görmesine, sanata ağırlık vermemesine, sanatın ancak işi gücü olmayan kişilerin uğraşı olduğuna inanmasına yol açmaktadır.

   Nitekim, bu çocuklar artık resmi, şiiri, müziği sanattan çok hobi olarak algılamaya başlayacaktır.

Sanatın işlevi

 

   Üzerinde durulması gereken şey sanat ile hobinin ayrılması gerektiğidir. Bunun için de öncelikle sanatın işlevi üzerine kafa yorulmalıdır. Sanat insanın kendi içindeki çeşitli boyutlarını bulmasına, nesnel gerçekliği değiştirmesine, sıradan şeylerde estetik hazlar bulmasına, hayatını değiştirmesine olanak sağlar.

   “Bunlar ne kadar da ütopik düşünceler” eleştirisine cevap verebilmek adına bazı örneklemelerde bulunalım. Şiir üzerinden gidecek olursak, şiir nesnel gerçekliği şiirsel gerçeklikle değiştirecek bir güçtedir. Sıradan şeyler bile estetik bir forma bürünerek şiirle / sanatla kişiye haz verebilir.

Sürekli verdiğim bir örnekten bahsedecek olursam mesela herkesin evinde tencere vardır ve herkes zaman zaman tencerede yemek pişirmiştir.

   Bu sıradan eylem bu şekilde hiçbir haz vermezken, Behçet Necatigil’in sanatsal yaklaşımıyla başka bir şekle bürünür. O, “Kapalı kaynar tencerem, bilinmez/ et mi pişer dert mi pişer” şeklinde şiirsel bir oluşuma giderek sıradan nesneleri ve kelimeleri kullanarak sıra dışı bir söyleyiş yakalar.

   Genellikle tüm sanat kollarında ritim, harmoni, ironi, zıtlık gibi unsurlar yer alır. Müzikteki metronom, ritim, şiirdeki ölçü, resimdeki renk uyumu, danstaki ritim ve ahenk sanatsal özelliklerden sadece birkaç tanesidir.

Sanata ağırlık veren bireyler sanatın tüm bu özelliklerini hayatına yerleştirerek bir yaşam sürer.

   Pazarda meyve seçerken bile, ürünlerin tezgaha sıralanış biçimine, uyumuna, kendisinde verdiği hazza göre karar verir. Yolda yürürken, taşlara, gökyüzüne, bir kedinin korkak korkak sallanan kuyruğuna bakar.

   Yani sanatla yakından bir ilişki kuran kişi aynı zamanda dünyayla empati kurar. Böylece içinde büyüdüğü toplumun kültürel kodlarını sorgulayarak kendi benliğine ulaşır.

   Sanatın bu işlevlerini yadsıyarak, onu bir hobi olarak görmek ise hiçbir gerçeklik ölçütüyle uyuşmamaktadır. Sanat bir hobi değil bir yaşam biçimidir. Sanat eğlendiren bir faaliyetken aynı zamanda bilinçlendiren bir niteliğe de sahiptir.

 

Sanata estetik felsefesinden bakmak

 

   Sanatın hobi mi yoksa daha ciddi bir uğraş mı olduğu konusuna estetik felsefesi açısından baktığımızda ise değişik akıl yürütme yollarına gitmemiz mümkündür.

   Nitekim estetik felsefesinde sanatın ortaya çıkışı noktasında 3 görüş vardır. Oyun olarak sanat, yaratma olarak sanat, taklit olarak sanat.

   Oyun olarak sanat teorisine göre ilkel çağlarda karnını doyuran ilkel insanlar kendilerine keyif verecek, motivasyon kaynağı olacak eylemlerde bulunur. Dans eder, söz söylerler. Bu zamanla sistemleşerek sanata dönüşür.

   Taklit olarak sanat teorisine göre kişilerin özellikle resim, heykel gibi faaliyetleri nesnel dünyayı taklit etmesi söz konusudur. Yaratma olarak sanat teorisine göre ise sanatçı doğadaki malzemeyi ruhundaki yaratıcılıkla işleyerek bir eser meydana getirir.

   Bu üç teoriyi sanatın hobi olup olmadığı çerçevesinde incelemek gerekir. Öncelikle sanatın hobi değerine oyun teorisi bağlamında baktığımızda iki çıkarımda bulunmak mümkündür.

   Birincisi sanatın temel ihtiyaçların giderilmesinin ardından sadece eğlenmek için yapılan faaliyetler olması, ikinci ise her şeyi tam olan, en büyük sıkıntı olan açlığı bile gideren insanın sanata büyük bir açlık duyması.

   Çoğu kişi birinci çıkarımdan yana olsa da bana göre sanat da temel ihtiyaçlardan birisidir. Yeterli gıda ve su alamayan kişi nasıl bedensel gücünü yitirirse, sanatsal açlık çeken birisinin de ruhunda dengesizlikler oluşur, kişi depresif bir ruh haline bürünür.

   Emekçi kesimin günümüzde çalışmak zorunda olması, eve ekmek götürebilmek için sanatsal faaliyetlerde bulunmaya zaman ayırmaması ise büyük bir paradoks olarak karşımızda durmaktadır.

   Öte yandan Afrika ülkelerinde bir yudum su bulamayan kişilerin sanatsal faaliyette bulunması gibi bir şey söz konusu bile olamaz. Bu noktada sanatın bilinçlendirme vitamininin akla gelmesi gerekir.

   Estetik felsefesinde sanatsal güzellik üzerine genellikle “güzellik haz veren şeydir” yargısı bulunsa da sanatın bilinçlendirici bir rolü de vardır.

   Çünkü sanatın içerisinde felsefi boyutlar bulunur. Sanata ağırlık veren kişi de felsefi bir düşünce sistemiyle donanarak dünyaya farklı bir gözle bakacaktır.

   Bu noktada Mahmud Derviş’in “Şiir bir savaş uçağını düşüremez ama pilotunun düşüncelerini değiştirebilir” sözünü de hatırlamak gerekir.

   Öte yandan şunu da kabul etmek gerekir ki sanatın işlevini ve gücünü dile getirmek için her ne kadar çeşitli örnekler versek de Afrika’da açlıktan ölen insanlara yönelik “Sanata ağırlık verirlerse susuz kalmazlar” şeklinde bir yargıda bulunmak mümkün değildir.

   Hobinin klasik tanımı ise şöyledir: “Kişinin işi, meslek çalışması, asıl uğraşı dışında, dinlendirici bir iş olarak yaptığı, oyalayıcı şey.” Sanatsal faaliyetlerin de bu tanım içerisine girmesi sanata haksızlık olarak düşünülmelidir.

   Tüm bu unsurları düşündüğümüzde sanatın dile getirdiğimiz işlevlerini yerine getirebilmesi ve toplumun daha güzel bir yaşam sürebilmesi için sanatın hobi olduğu algısının yok edilmesi gerekir.