Şiir sanatında üzerinde en çok tartışılan konulardan birisi anlamdır. İnsan, dünyada yaşam sürmeye başlamasının ardından sürekli bir anlamlandırma serüveni içerisine girer.

   Doğanın işleyişi başka bir deyişle sistemi karşısında karanlığın içerisinde olduğunu hisseden ilk insanlar güneşin doğuşuna, yıldızlara, doğa olaylarına belli bir anlam vermeye çalışmıştır. Mitolojinin doğuşu da bu anlamlama süreciyle kendine varlık bulmuştur denebilir.

   İnsan ile nesne arasındaki etkileşimin sonucu bu anlamlama süreci de devam etmiştir. Felsefi bilginin uzağında olan kişiler dünyayı gündelik hayatta keşfettikleri, deneyimle kazandıkları bilgilerle yani gündelik bilgiyle anlamlandırmaya çalışsa da felsefe görünenin ardında olan varlıkları sorgulaması nedeniyle bu anlamlandırma süreci sona ermeyen bir niteliğe kavuşmuştur.

   Nitekim günlerin, ayların oluşumu ve bunun gibi coğrafik olgular bilimsel açıdan dünyanın hareketine bağlansa da felsefe bu olguları ve varlığı sorgulamaya devam etmiştir. Varlık felsefesinin en önemli sorularından birisi olan “Neden hiçlik yerine varlık vardır” bilinmezi mutlak bir cevap bulabilmiş değildir.

 

Şiirde anlam ve bağlam

 

   İnsanın, anlam arayışı şiir açısından da çok defa tartışma konusu haline gelmiştir. Gündelik konuşma içerisindeki anlamlama süreciyle şiirsel boyuttaki anlamlama süreci arasındaki fark bu tartışmaların kaynağını oluşturur.

   Ahmet Haşim’in Bir Günün Sonunda Arzu şiirinin anlaşılmaz olduğu eleştirisi üzerine yazdığı Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar’da şiirdeki anlamla tarih, belagat ve nesirdeki anlamın karıştırıldığını söylemesi ve şiiri bir öykü değil sessiz bir şarkıya benzetmesi hatırlanabilir.

   Soyut şiirin yani 2. Yeni’nin öncülerinden olan İlhan Berk’in bir söyleşisinde “Anlam benim üvey evladımdır” şeklinde bir cümle kullanması da şiirsel anlamın farklılığına dikkat çeken bir unsurdur.

Demek ki şiirdeki anlam gündelik hayatta pragmatik olarak kullandığımız dilsel anlamdan çok farklıdır.

   Öyleyse şiirde nasıl bir anlamlama süreci söz konusudur?

   Anlam konusuna en çok eğilen alanlardan birisi de dilbilimdir. Nitekim dilbilimin kurucusu sayılan Sassure dil üzerine düşünürken göstergeleri öne sürer. Ona göre bir kavramla o kavramın zihinde canlandırdığı resim arasında bir fark vardır.

   Mesela deniz kelimesini kullandığımızda söz konusu kelime bir semboldür, gösterendir; zihinde canlanan deniz resmi, kavramı ise gösterilen yani kavramdır.

Bir başka ünlü Dilbilimci Chomsky ise bu gösteren gösterilen ilişkisine yakın olarak Üretici Dilbilim Kuramı’nı savunur. Ona göre bir yüzey yapı vardır bir de derin yapı vardır.

  “Ellerim ağrıyor” cümlesi yüzeysel anlamda bir organ olan elin ağrıdığını ifade ederken, derin yapıda elin ağrıma nedenlerine başvurulabilir. Çalıştığı, bulaşık yıkadığı, bir yere çarptığı için el ağrıyabilir. Derin yapı yüzey yapının altında yatan veya yatabilecek olan unsurları ele alır.

   Bu noktadan devam edecek olursak şiirdeki anlamlama sürecine yönelik olarak yine dilbilimde yer alan “bağlam” konusuna eğilmemiz gerekecektir. Dildeki bağlamlar özet olarak dil içi bağlam ve dil dışı bağlam olarak ikiye ayrılır.

   Dil içi bağlam belli bir cümlenin sadece o cümlenin kapsamı içerisinde anlam üretmesidir. “Yemek bomba gibi olmuş” cümlesini ele aldığımızda yemeğin güzel olduğu bağlamında bomba kelimesi olumlu bir anlama gelmektedir. “Bayat ekmekler dişlerimi kıracak, bomba gibi olmuş” cümlesine baktığımızda ise bu sefer bomba kelimesi ekmeklerin bayat olması bağlamında olumsuz bir anlama gelir.

   Dil dışı bağlam ise söz konusu cümlenin daha geniş bir çerçeveye yayılmasıdır. Burada derin yapı, gösterge sistemleri de akla gelir. “Damlaya damlaya göl olur” cümlesine göz attığımızda bu cümle dil içi bağlamda damlayıp duran suyun belli bir bölgede göl oluşturabileceği anlaşılırken; dil dışı bağlamda bu cümlenin altında yatan kültürel, derin mesaj yer alır, yani az az da olsa atılan adımlar belli bir bütün oluşturabilir.

   Dildeki bu bağlamların şiirin anlamlandırılması sürecinde belli bir işleyişe sahip olduğunu düşünüyorum. Bir okur, şiirle bir araya geldiğinde o şiire hem dil içi bağlam hem de dil dışı bağlam açısından yaklaşır. Dil içi bağlam daha yalın şiirlerde büyük yer kaplarken, dil dışı bağlam kapalı şiirlerde kendine yer bulur.

   Edip Cansever’in “Bir kadın da değilsin bir kişi de değilsin/ bir kuş olsa mavilik derdi buna”  dizelerine baktığımızda dil dışı bağlam devreye girmektedir.

   Şiirsel anlamın ne olduğunu kavramış bir okur bu cümleden yola çıkarak kültürel veya hayal gücüne dayalı boyutlara ulaşarak o kadının mavilik olmasıyla kuş arasında bir bağlantı kurar. Bu bağlamda kuş için mavilik ne kadar değerliyse şair için o kadının mavi olarak düşünülmesi o kadar önemli bir yere sahiptir.

   Cemal Süreya’nın “Sen yüzüne sürgün olduğum kadın”, dizesine baktığımızda sürgün kelimesinin bir yerden ayrılmak zorunda kalmak anlamına gelmesi dil içi bağlamda, yüzey yapıda düşünülebilir. Bu dizeye dil dışı bağlam, derin yapı açısından yaklaştığımızda şairin âşık olduğu kadının yüzüne sürgün olması şairin o kadına âşık olması bağlamında, şiir dilinin kuralları yıkması bağlamında düşünülür.

   Behçet Necatigil’in “Kapalı kaynar tencerem, bilinmez / et mi pişer dert mi pişer” dizeleri ise buna en uygun örnek olarak gösterilebilir. Bu dizelere dil içi bağlam açısından yaklaştığımızda ilk olarak şairin evindeki tencerede bir yemek piştiğini, ama için de ne olduğunu bilmediğini anlarız.

   Dil dışı bağlam açısından düşündüğümüzde ise söz konusu tencere göstergesi şairin iç dünyasını, bilinçaltını imlemektedir. Şair içerisinde bulunduğu ruh halini anlamlandıramaz ve bunu tencereye benzetir ve bu tencerede et mi piştiğini yoksa dert mi piştiğini bilmemektedir.

   Bu sadece o cümleden yola çıkarak anlaşılamaz, bu cümlenin derin yapısının anlaşılabilmesi için dil dışı bağlama yönelinmesi ve genel kültüre, birikime, şiirsel bilgiye odaklanılması gerekir.

   Tüm bu unsurları düşündüğümüzde doğası gereği ve doğadaki bilinmezlik gereği bir anlam arayışında olan birey şiirdeki anlamlama sürecinde dilbilimsel bir işleyişe uymaktadır diyebiliriz. Şiirin altında yatan neden dilbilimde yer alan dil dışı bağlamla gerçekleşir.