“Mevcutları yeterli olmadığından devletin işleri ile işlevleri aksayacaktır” diye mi düşünüyorlar, yoksa gerçekten çok büyük çalışmalar sonucunda “yapılması gerektiğine” hükmettikleri için mi yapıyorl...
“Mevcutları yeterli olmadığından devletin işleri ile işlevleri aksayacaktır” diye mi düşünüyorlar, yoksa gerçekten çok büyük çalışmalar sonucunda “yapılması gerektiğine” hükmettikleri için mi yapıyorlar; kendimize “devlet” demeye başladığımız yıllardan beridir anlamadım!
Ne var ki bir “devlet” gibi hareket edilmesine çok özen gösterildiği gerçek! Bu nedenle iyi bir “taklitçi” olduğumuz muhakkak!
MESELA “ayı”, günü geldi mi “saatleri” ya bir saat ileri alırız ya geri çekeriz!” Bunun adına da “elektrikten tasarruf” deriz. Fakat yıllardır “Kıb-Tek” odaklı tartışma ve sorunlarından kurtulamamak bir yana, bazen borçlarını ödeyemediği, bazen yeterli enerjisi olamadığı dolayısıyla batağa saplandığı dönemlerde, borçlanmalarla Güney’den elektrik enerjisi tedarikine gideriz!
KISACA KKTC “eğri gemi doğru sefer” rotasında yıllar yılıdır yol yol aldığını sanır!
Öte yandan siyaseten tanınmamış, “ha tanındı ha tanınacak” umutlarında kırk yıldır “dünyasal bir devlet olmayı” gözleyen KKTC’nin Cumhurbaşkanı ise elinde asası, ayağında çarığı ve sırtında derviş hırkasıyla diyar diyar, ülke ülke dolaşarak ve kendini “ben KKTC’nin Cumhurbaşkanıyım” diyerek takdim ederek “Kıbrıs adasının kuzeyinde egemen bir Türk Devleti olduğunun” vazifesini ifa ederken… “Bir varmış bir yokmuşşş!”
***
GEÇEN HAFTA: Merkez Bankası bir açıklama yaptı. Gerçek ve tüzel kişilerin borçları 65.9 milyon TL’yi aşmış… “Tutun ki borç yiğidin kamçısıdır. Eğer öyleyse önce bu “yiğitlerin” sonra “neden borçlandıklarının, borçlarını hangi yatırım veya kişisel ihtiyaçları için harcadıklarının” bilinmesinde bir fayda yok mudur?
EN azından toplumun “kalkınma” dolayısıyla “yatırımlar politikalarını” öğrenir, nereden nereye gelindiğinin mesela kıvancını yaşarız… Neden? Çünkü:
ARTIK bu ülkede “kalkınma” dolayısıyla “büyük borçlanmalar araba alımları ile çoğunun altları kazındığında arsa spekülasyonları ile inşaatlar furyalarından öte değillerdir!
Kİ o spekülatif hareketlenmelerin çarkları son zamanlarda aramızdaki nüfus dalgalanmaları ahkâmlarında Rus, Yahudi, TC’li hatta Güney’den Kuzey’e elini ayağını uzatmayı başarabilen bazı Rum’lar tarafından da döndürülmektedir deniyor!
ÖTE yandan Merkez Bankası’nın kredilendirmeler bonkörlüğüne karşın yukarıda da yazdığımca DAÜ gibi kuruluşlar borç yığınları altında… Yani ne?
ÜLKENİN aynasına baktınız mıydı “kalkınma gelişme” nanay! Buna karşın Sn. Başbakan vaziyetleri iyi idare ediyor. Sert toplara girmiyor. Yumuşakları es geçiyor. “İktidarım deyip “iktidar olma inanında “muktedir” olmuyor!
TUTUN ki ılıman bir Başbakan! Nitekim CTP’li Tufan Erhürman ne kadar sıkıştırmışsa Sn. Başbakan’ın bu uyku hapı gibi yutturulan ninnilerinin rehavetini kırıp yurttaşların aklına “erken seçim olasılığını” koyamadı çünkü hükümet lafını ettirmiyor! Diyelim ve gelelim Hristodulidis’e.
***
ASLINDA Rum liderlerinin yoktur birbirlerinden farklardı ama “siyasetin” bizatihi kendisi hiç değişmeyen tabiatıyla ve nerede olursa osun ille de “fark” arar! Aksi halde ne “muhalefet” görür hayır yüzü ne iktidar sevinir iktidar oluşuna!
NİTEKİM bu konuda Allah Güney’in Rum liderlerine bırakın “ömür boyunu” yedi sülalelerinden ötesine yetecek bir lütufta bulundu ve “Kıbrıs siyasi sorununu” boyunlarına kelepçeledi ki ne gelen kurtuldu derdi davasından ne giden!
ŞİMDİ sırada Hristodulidis var! Anastasiadis unutuldu bile! Buna karşın politikaları hep aynı. Adanın bütünlüğüne dayalı Kıbrıs Rum ve Türk toplumlarından oluşacak bir federal sistem… Ötesi? Allah kerim! Çünkü bu “federalizmi” oluşturamazlarsa sittin sene daha Kuzey üzerindeki askeri ve siyasi irade Türkiye’ye ait olmaya devam edecektir!
Bu konuda Rum tarafı iki arada bir derede kaldı! Çünkü Sn. Tatar “iki egemen devletli” çözümü savunuyor ki “federal sistem ancak böyle kabul edilebilir” tutumunda…
TUHAF OLAN ŞU: Rum onca “federallik” ve “birleşik Kıbrıs” aşkına” karşın öylesi bir çözüme varmanın yegane şartı olan “iki egemen devlet esasını” kabul etmiyor! Hristodulidis de kabul etmiyor çünkü Kıbrıs politikalarında birlik bütünsellikleri var… Göreceğiz ama…
Çünkü son zamanlarda rüzgârlar Kuzey’den yana esmeye başladı… Artık KKTC’nin ayak sesleri sınırları ötesi siyasi platformlarda da işitiliyor… Hristodulidis’i adada sadece bir Rum Devleti değil bir de Türk devleti olduğu kabulünü zorlayayıcılığında…
Yani ne? Bu siyasi değişimleri dikkate alacak kadar akıllıysa Anastasiadis’in de gerisine düşen politikasını bir daha gözden geçirir umudundayız…