Tam bir gevezelik olmalıdır, anlatayım: “Siyasi yönden tanınmamış devletimizin üniversitelerine dünyanın pek çok ülkesinden gelen öğrenciler, üstelik bu üniversitelerden mezun olup ülkelerine döndükten sonra ellerindeki KKTC damgalı diplomaları ile sadece aşa işe paraya kavuşmuyorlar…

   Nitekim uzunca süre önce mezun olduktan sonra ülkesine dönmeyip KKTC’de elektrik mühendisi olarak çalışan bir Afrikalı bana, “mezun olup ülkelerine döndükten sonra aralarında vali olarak atanan öğrenciler olduğunu söylediydi!

   KALDI ki dünyanın pek çok ülkelerinden tanınmamış bu devletin üniversitelerinde ders veren öğretim görevlileri de KKTC yönetimi sayesinde aşa işe maaşa kavuşuyorlar ki… Sormaz mısınız?

***

   ÖTESİ de vardır: Tanınmamış KKTC yurttaşları şu veya bu şekilde istedikleri zaman istedikleri herhangi bir dünya ülkesine seyahat edebilmektedirler…

   Hatta ticari ilişkiler kurabilmekte, TC üzerinden de olsa ithalat ihracat yapabilmektedirler… Tanınmamış KKTC’ye de dünyanın her tarafından turistler gelebilmektedirler…

   FAKAT: Siyasi yönden tanınmamış bu devletin “tanınmış dünya devletleri” gibi sahip olduğu tüm bu dünyasal niteliklerine karşın yine de siyasi yönden “tanınmamış” gibi olması tuhaflık değil de nedir? Ki artık KKTC bir gerçektir.

***

   MADALYONU ÇEVİRİYORUM: Çünkü “siyasi yönden tanınmayan bu devletin artık çok dünyasal bir başka sorunu daha vardır ki çözüm beklemektedir…

    “PEK çok ülkeden gelip aramıza katılmakla da kalmayarak KKTC de yerleşik konuma geçen, neredeyse KKTC yurttaşı olacak “yabancılar” sorunundan bahsediyorum!
   GÜNEY’deki Rum ister çatlasın ister patlasın! Ki aramızdaki bu “yabancılar” üstelik “koloni” haline de geldiler! Şöyle ki sadece “işe aşa maaşa” değil, artık KKTC’de “yurttaşlık hakları” gereksinmesi de duymaktadırlar…

   MESELA çocuklarının eğitimleri için “okullar,” sağlıkları için “sağlık birimleri” ya da “hastane” gereksinmeleri… Aynen bizler gibi onlar da “iş aş para” peşinde koşup terlerlerken “sosyal güvencelere” de gereksinme duymaktadırlar…

   VE ARAMIZDAKİ “yabancıların sorunları” artan nüfusları gibi gün günden artış gösterirken, artık onlar da sorgulamaktadırlar: “Ne olacak hallerimiz” diyerek!

   Ki Türkiye’nin ülkesinden ülkemize transferleri ile başlayan ve amacı hem KKTC’nin siyasi yönden tanınmasına katkısı hem de parasal gelir sağlanması hedefinde çoğunlukla Afrika kökenlilerin oluşturduğu bu” yabancı öğrenciler politikası” akıllıca düşünülmüştü ama galiba artık çapımızı aştı! Çünkü:

   TC’lilerden sonra aramıza katılan bu üçüncü ülke insanlarının da artık bu ülkede hatta “gelecek” dediğimiz “istikballeri, sorunları” vardır. Aşlarından işlerine, okullarından sağlıklarına ve hastanelerine kadar…

   VE AYNI ZAMANDA bizatihi onların da KKTC’ye yönelik mükellefiyetleri vardır.

   Yurttaşlık görevlerinden Kıbrıs Türk toplumuna katılım ve uyum sorunlarına kadar… Mesela biz onların dillerini değil, artık onlar bizim dilimizi öğrenmeye çalışacaklar… Biz onların geleneklerine değil onlar bizim geleneklerimize uyum sağlamaya çalışacaklar!

***

   SON NOKTAYI koyarken bir daha yazayım. “Sadece şu aramızdaki üçüncü ülke insanlarının sorunları ve rehabiliteleriyle uğraşmak ve çözümsel çareler bulmak için harcadığımız ya da harcamak zorunda kaldığımızla kalacağımız yeni ve kendine özgü “işlerimiz” için bile ilgili ve yetkili yeni bir “Bakanlık ihdasına” ihtiyacımız vardır…  

   ÖTE YANDAN: Bu yeni ve devletsel efor da gösteriyor ki artık mevcut “yönetim erkimiz” bu adanın Kuzeyinde sapına kadar bir “devlet” olduğumuzun ispatıdır. Hristodulidis dört değil isterse beş yerinden çatlasın, bu gerçeği değiştiremez…

***

   KISACA TALKILDIĞIM: Çok uzun yıllardır böylesi sıcak yaşamadımdı…
   VE yeni fark ettim: Artık konutlar ne kışın soğuklarına yağmurlarına ne yazın sıcaklarıyla yarattığı havasızlığa uygun inşa edilmektedirler…

   HATTA köylerde kırsallarda bile… Oysa bazı kentlerle köylerde çoğu evler kerpiçtendi. Şöyle ki kış mevsimlerinde bir kömür mangalıyla ısıyı tutar evi ısıtır… Yaz aylarında karşılıklı açılan pencerelerden püfür püfür akan hava, serinlik yaratırdı…

   “Fukara evleriydi kerpiçten evler, mertekli ve toprak damlı…” Ama sağlıklı…  (Bir ara yeniden kerpiçten evler inşaatları üzerine kampanyalar başlatıldıydı. Sağlık yönünden ve sıcakla soğukları izale edecek özellikleri kabul edilmesine karşın, “hadi canım” dendiydi. “Hep bitti şimdi kerpiç evlere mi döneceğiz!” Çünkü “köy ve köylü çağrışımı yapıyordu!”
   NİTEKİM kerpiç evleri ilk terk edenler köylüler oldulardı. Taştan hatta briket ve tuğladan evler inşaatlarına dönerlerken çağ atlayıp “köylülükten” kurtulduklarını sandılardı… Sonra da üretimden koptulardı ki artık domatesi de hıyarı da kentliler gibi onlar da çarşı pazarlardan satın almakta!
               VE ARTIK eti sütü etrafı kerpiç duvarlarla çevrili ağıllarındaki koyun ve keçilerinden değil, “şehirliler” gibi kasaplardan marketlerden satın almaktadırlar! Keza tavukla yumurtayı da!

   … HER neyse hava çok ama çok sıcak! Daha beteri “klimanın” faturası daha şimdiden bu ayın maaşına ortak çıktı! Ve asıl büyük sıcak o faturayı öderken yakacak! (Pazartesi buluşmak üzere…)