Bizim gibi “eskilerdenseniz” daha iyi bilirsiniz: “Zorun” üstesinden gelen bir toplumuz. Hani artık halk ifadesinde direncin söylemi haline gelen şu “yıkılmadık ayaktayız” ifadesi var ya? Adadaki Kıbr...

Bizim gibi “eskilerdenseniz” daha iyi bilirsiniz: “Zorun” üstesinden gelen bir toplumuz. Hani artık halk ifadesinde direncin söylemi haline gelen şu “yıkılmadık ayaktayız” ifadesi var ya? Adadaki Kıbrıs Türk halkı bu söylemin anlamının açılımı gibidir. Dolayısıyla ne “devlet” olduğumuza burun kıvırıyorum ne de bugünkü siyasi ve sosyoekonomik kazanımlarımızı eleştirirken korkulu kuşkulara kapılıyorum. Kaldı ki eğer eserimiz olan “devleti” yat kalk eleştirilerin sivri oklarında delik deşik ediyorsam ve ediyorsak bu hastalıklı “pisikomuz” değil. “Daha mükemmelini başarma kabiliyetimize karşın baştan savmacılığımızla ciddiyetsizliğimizin sonucunda oluşan psikolojik tepkimizdir”. Kİ UNUTMADIM: Bu toplum rahmetlik Denktaş’ın “artık biz devletiz” dediğini “kurtuluşun” ve bu adada “yeniden kuruluşun” tarihi bayramı da yaptı, geleceklere uzanan “varlık nedeni” de yaptı. VE DÜNYADA ilk kez Kıbrıs gibi küçük adada hem de dünya elem destekli Rum-Yunan emperyalizmini bir avuç “mücahidi” ile saf dışına iterek devletini de kurdu. *** HAYIR. Hamaset nutku atmıyorum. Gerçeği yazıyorum. Ki bugün dünyada yüz milyonu aşkın Türkler arasında nüfusu sadece “binlerle” ifade edilmesine karşın Türkiye ile tasada ve kıvançta bütünleşen tek topluluk  Kıbrıs’taki Türk halkıdır. NİTEKİM her vesileyle yazarım: 1974 Barış Harekâtı hitamında Mağusa hisarlarından inip bir ayı aşkın süre ara verdiğim gazetedeki “köşem” için yeniden ilk yorumumu daktilomda tuşlarken şunları yazıyordum: “İŞTE şimdi dünyadaki milyonlarca Türk kökenliler arasında nüfusu iki yüz bin kişi bile olmayan adadaki bir avuç Türk toplumu kendi özgürlük ve egemenliği ile kendi vatanının sahibi oluyor. Bu Türklük dünyasında tarihi bir olay tarihi bir dönüm noktasıdır…”. Kİ o yıllarda ne şimdilerin Türk Devletleri egemendiler ne de TC’nin bir adım ötesindeki Batı Trakya Türkleri özgürdüler. TÜRKLÜK dünyasında Türkiye’den sonra kendi egemenlik ve özgürlüğüne kavuşan ilk Türk topluluğu Kıbrıs’taki Türk halkı olduydu. *** PEKİ BU TARİHİ realiteyi yetişmekte olan yeni nesillere mesela “büyükler küçüklerine, öğretmenler öğrencilerine…” Nasıl anlatıyorlar? Ve gerçekten yetişmiş gençler bu büyük tarihi olayı önem ve değerince bilmekte midirler? İŞTE bunu çok da iyi bilmiyorum! Kaldı ki bugüne kadar Kıbrıs siyasi sorununu “ulusal kimlikli” ve tarihi perspektifinden değerlendirenler de sandığımızdan çok daha azdırlar! Sanırsınız ki Kıbrıs sorunu ezelden böyle geldi öyle de gidiyor! Üstelik tüm günahlarının verilecek hesapları da mahkemei kübra’da bizi bekliyor. Doğrusu yarım asır sonra bile eğer siyasi sorun hâlâ bu tutum ve mentalitede değer yargısı buluyorsa galiba geleceklerde de çok çekeceğiz. *** KISACA TAKILDIĞIM: Osmanlı’da devlet “yeniçeriydi, toptu, kılıçtı, oktu! Ve tüm imparatorluk “memaliki metruke”nin yani padişahındı. Ne zaman Hazineye taze kan gibi akacak altından gümüşten bakırdan mamul para gerekse “sancağı şerif” açılır, altında toplanan yeniçerilerle ötesi halktan insanlarla sefere çıkılırdı. TABİ şayet fethedilen yerleri yağmalayarak ganimetlemek serbest olacaksa! Aksi halde eğer padişah fethedilen yerleri ganimete açmazsa ordu ya savaşmayı savsaklar ya da sefer tamamlanmadan gerisin geri dönülürdü. 1974’den sonra hem Rumlar Güney’de hem Türkler Kuzey’de Osmanlı’nın bu tarihi seferberlik anlayışına uygun olarak “sadece terkedilmiş mallardan mülklerden nemalanmakla yetinmeler. Üzerine “ganimet ekonomisi” denen yeni bir öğreti daha eklediler. Ki şimdilerde “asli ve ana ders olarak” öğrenilmekte, yetişmekte olan yeni nesil de bayrağı yere düşürmeden kalındığı yerden geleceklere taşımak için üslenmektedir. BAŞTA devlet kurumları. Onların başında KIB-TEK: Resmen yasal yetki ve sorumlulukla ülkenin “elektrik enerjisinin sahibi mutlakı” olarak üslendiği görevi “üyeden üyeye, nesilden nesile birbirlerine devrederek bugünlere kadar gelme başarısı göstermiş ender ve nadide kurumlarımızdan biri. Ki sonunda devleti elektriksizliğe mahkûm etme başarısını da göstererek anaların ne doğurduğunu gösterdiler. VE NE diyor Sn. Başbakan Üstel? Kurumlarımızı ezdirmeyiz.” Bunu ne zaman söylüyor? Kurumlarımızın ezilmedik, başlarının yarılmadık, gözlerinin çıkarılmadık yerlerinin kalmadığı şu dönemde. Elektriklerin kesilmeyeceği iyi ve sağlıklı hafta sonları dilerim efendim.