1974’ten sonra “TMT”Lİ toplum oluştan “Meclisli vekilli” devlet oluşa geçmek kolay olmadı. Mevzilerden çıkıp genel kurullu Meclis’e taşınırken artık “Kıbrıs Türk Cemaati” değil, “toplumuyduk!” Ve g...

1974’ten sonra “TMT”Lİ toplum oluştan “Meclisli vekilli” devlet oluşa geçmek kolay olmadı. Mevzilerden çıkıp genel kurullu Meclis’e taşınırken artık “Kıbrıs Türk Cemaati” değil, “toplumuyduk!” Ve görevimiz “demokratik parlamenter sisteme dayanan “devlet” düzenini yeniden tesis etmekti. Söz konusu dönem Kıbrıs Türk halkının sadece özgürlük ve bağımsızlık yolunda attığı ilk adım değildi… Aynı zamanda “devlet” oluş sancılanmalarının da başladığı yeni bir dönemdi… Tutun ki “Kuzey Kıbrıs”ı bu kez adadaki Türk halkının yeni vatanı ve devleti olarak hem kuracak hem de geleceklere taşıyacak siyasi ve ekonomik mekanizmalarını çalıştırmaya başlayacaktık… İLK KEZ “Kurumlarla” bu nedenle tanıştık. BAKANLIKLAR bu nedenle ihdasa edildi. VE sonraları zırt pırt haline getirilse de “seçimler” bu nedenle gerçekleştirildi… ARTIK Devlettik! *** ELEKTRİK de kurduğumuz bu devlete İngiliz’den, Rum’dan kalma “şirketsel” yapısıyla aktarılan kurumlardan biri oldu… Tıpkı öteki “posta, telefon, ziraat, iş bulma daireleri” gibi… Ki daha sonra bunlara özerk yapısıyla bir de “Kıbrıs Türk Limanlar Şirketi’ni” kurup ekleyecektik… DOĞRUSU şimdilerde geriye dönüp baktım mıydı o günlerin toplumsal devinimi ile heyecanını, “yeni bir demokratik düzen oluşturma sancılanmalarını” kısaca “devleti idame ettirecek kurum ve kuruluşların oluşumları nedeniyle yeni oluşmaya başlayan bürokrasiyi hâlâ aynı heyecanla hatırlıyorum. *** PEKİ AMA aradan yarım asır geçmesine karşın hâlâ o “kuruluşların” siyasi ve sosyoekonomik sorunları altında beceriksiz ve çaresiz bir toplum olarak ezilmek de bir “devletsel kader” miydi? Ki hâlâ ne “Kıb-Tek”in yarattığımız sorunlarından kurtulabildik ne de ötesi “kurumlarımızı” doğru dürüst çalıştırabildik! ÜSTELİK sorun sadece “beceriksizliğimiz” ile “liyakatsızlığımız” olsaydı amenna derdik! Oysa tam aksine “Devleti soyup soğana” çevirirken, kurumlarını “yağma Hasan’ın böreği” gibi “ham hum şurolop” yutarken çok da becerikli çok da iş bilen ve çok da işgüzar ve belagat sahibi olabiliyoruz! YANİ NE? Kan tere batarak kurduğumuz devleti baş ağrımız yaptık ki şimdilerde de yarattığımız ucubeye bakıp bakıp toplumca hünkürüyoruz! *** BİLİRSİNİZ: Artık ölmek üzere olan hastanın başında toplananlar, doktorun son nefesini alıp vermeye çalışan hastayı muayene etmesini izlerlerken aradan birisi seslenir. “Doktor var mı umut?” Doktor şöyle bir bakar ama cevap vermez…”Anlarsınız ki hastanız “gitti gider,  yolcudur abbas!” KKTC’yi yatağa düşürdüğümüz için hatırladım bunu! NE VAR Kİ KKTC daha çok genç bir devlet… Aman diyorum. Öldürmeyelim, aksine canına can, kanına kan akıtalım ki yaşamasının yanı sıra serpilip gelişsin ve büyüsün… Oysa şimdilerde canından can kopartırken kanından da kan akıtıyoruz! Bir gün inşallah o güzel hayaller de gerçekleşecek! *** KIBRIS TÜRK LİMANLAR ŞİRKETİ: 1974’ten hemen sonra Kuzey’de ilk örgütlü ve işçiden emekten yana oluşturulan ilk “işçi kurumumuzdu!” Rahmetlik arkadaşım Asaf Şentürk ve arkadaşları kurdulardı. O yıllarda Bozkurt gazetesindeki köşemde “arkası yarın” dizileri gibilerinden haberlerini verir ve sürekli, “Kıbrıs’ta bir işçi zümresi ilk kez çalıştığı iş yerinin patronu, sahibi mutlakı oldu” diyerek “sol literatürü” çağrıştıran yazı ve haberlerimle olayın bir “işçi devrimi” olduğunun yorumlarını yapardım. Kİ o dönemlerde ekonomik model arayışlarımızın başında “Devletçilik” vardı. Mesela benim için “özel sektör” “mütegallibe” idi! Anlayacağınız sonraları Bülent Ecevit’in de seslendirdiğince “toprak ekenin, su kullananındır” derken, evet Marksizmi çağrıştırıyorduk… İŞÇİNİN çalıştığı iş yerine sahipliğini de bir devrim olarak kabul ediyorduk… “KIBRIS Türk Limanlar Şirketi” bu yönü ile imkânsızı da başardı zoru da aştıydı… NE VAR Kİ geçen yıllar içinde (tümden işçilerden oluşan) şirket kurucuları emekliye ayrılarak ya da Allah’ın rahmetine kavuşarak iyicene azalırlarken “parasal kazancı şirkete yeni katılacak üyelerle paylaşmak istemediklerinden ve kendilerine daha çok paylar sağlamak için “işçi kimlikli” yeni şirket üyesi istihdam etmek yerine dıştan işçi çalıştırmayı yeğlediler! Zaman içinde de dört beş kişi kaldılar ki işte şimdilerde “Kıbrıs Türk Limanlar Şirketi” dedikleri söz konusu kuruluş o üç beş kişinin tüm limandaki “yükleme ve boşaltma işlemlerinden” sağladıkları parasal gelirlerin kaymağını yemektedirler! Oysa kendilerini çoktan feshetmeleri yeniden seçime gitmeleri gerekirdi! Kısaca: *** BİR SİVİL TOPLUM kuruluşumuzun ibretlik ahvali de budur işte! Ki vakti zamanında ilk kez adada bir işçi zümresi çalıştığı işyerine sahiplik koydu diyerek iftihar ediyorduk! Söylemin ağa babası da bendim… BUGÜN ise kadük olmasına karşın artık bir sömürü düzeni kuruluşu haline gelen “Kıbrıs Türk Limanlar Şirketi vardır!.. VE hayret bir şey! Aynen KIB-TEK gibi tekel haline gelmişliğiyle komprador burjuvaziyi aratmayacak bir sistemde üç beş kişinin şirket adı arkasına saklanarak limanların sömürücüleri durumuna gelmişlikleri, devlet kademelerindeki bu “kanunsuzluklarına” karşın kimseyi ırgalamıyor! “Yolsuzluklara” “alavere dalaverelere” o kadar alışmışız! VE TÜM bu çarpık yapılaşmalarımızla hâlâ KKTC Devleti’ni düştüğü gayya kuyusundan çekip kurtaracak umutların peşinde koşuyoruz ama o umutlar hâlâ kaf dağının ardında!