Kırk yıl sonra anca çıkarabildiğimiz yasaların bereketini bile göremeden yenileri dayanmakta kapıya. Çünkü hayat ne bizim hâlâ tanınsın diye beklediğimiz “devletimiz” kadar durağandır ne de statiktir....
Kırk yıl sonra anca çıkarabildiğimiz yasaların bereketini bile göremeden yenileri dayanmakta kapıya. Çünkü hayat ne bizim hâlâ tanınsın diye beklediğimiz “devletimiz” kadar durağandır ne de statiktir. Nitekim dün geçip giden gün bitmiş yenisi de vadesini doldurup gitmeyi beklemektedir.
Dolayısıyla eğer geçip giden zamanları, günleri toplumun kazanımlar hanesine kaydedecek yasa ve yönergeleri yerli yerine koymazsanız mesela gün gelir “Hal Yasası” gibi olanları da yılların müzmin sorunu yapıp zararlar hanesinde kaydedersiniz!
Siyasallaşıp, “Siyaseti çok partili demokratik ahkâmlarda iktidar ile muhalefet partileri arasında demokratik düzenler haline getireceğim” diye yasalarla oynamaya devam ederken de aradan yıllar geçer.
TABİİ BU süreç sadece bize özgü “cici demokrasimizin” yansıması. Şöyle ki “Toplumca ve ayıplar olsun” dedirtecek bir öteki süreçte mesela büyük bir dünya felaketi olması gereken T.C’deki depremzedelere nasıl parasal yardımda bulunulması gerektiğini bile iktidar-muhalefet tartışmalarından kurtaramadık!
YURTTAŞLARININ maaşlarından “yardım” için bir miktar parasal kesinti yapılması bile iktidar-muhalefet arasında büyük tartışma konusu haline getirilirken bu kez de ortada gitgide şişinip gelişen korkunç şüphe kaldı. Şöyle:
PEKİ DEVLET eliyle değil. İnsanlıkla vicdanlara kalmışlığında kamu görevlileri ile ötesi kamuda çalışanların maaşlarından zorunlu kesintiler yapmadan depremzedelere ulaştırılacak yardım amaçlı paralar gönlümüzce ve gönüllerce nasıl toplanacaktı?
***
HERKES bugün de söz konusu olduğu gibi bankalarda veya belirli yerlerde açılan ilgili hesaplara hasbelkader geliri oranında bağışlar mı yapacaktı? Zaten yapılmaktadır çünkü bu ülkede insanlar tümden ne devlet görevlisidirler ne de sabit gelirli.
NİTEKİM ben (söylemesi ayıp olsa da) Öğretmenler Bankası’na çoktan yatırmıştım.
Eğer şimdi devlet maaşımdan yine kesinti yapacaksa “Varsın yapsın” diyorum. Çünkü olay “felaketi” yanı sıra bir “insanlık, bir toplumsal dayanışma, bir seferberliktir” de.
Dolayısıyla bu parasal bağış olayını “iktidar muhalefet arası” bir tartışma haline getirmek hiç doğru olmadı.
TABİİ muhalefetin sezinlediğince biz de seziyoruz:
Üstel Koalisyon hükümeti söz konusu “parasal bağış” olayını Ankara karşısında KKTC yönetiminin bağlılık ve saygılarının bir nişanesi olarak da sunacak ve tutun ki mesela Anavatan’a bağlılık mevcut iktidara yakınlık politikalarının cilvelerinde kullanacak? Olsun ama.
Ancak bu bağış olayını “Kıbrıs Türk halkı iki kuruşluk yardımdan bile kaçınmak istiyor” imajını yaratacak ve iktidar muhalefet sürtüşmesi haline dönüştürecek yanlış anlaşılmalara da düşürmemek gerekirdi!”
FAKAT öyle olmamasına karşın öylesi bir imaj mı yarattık yoksa yaratmak üzere miyiz her halde yakında yayım ve yansımalarından öğreneceğiz.
***
KISACA TAKILDIĞIM: (NASİHATİMDİR!) Rahmetlik Menderes’i astıklarında Mağusa Namık Kemal Meydanı’nda kümeleşen liman işçileri olayla ilgili kendi aralarında konuşup türlü çeşitli yorumlarda bulunurlarken aralarından biri hiç unutmadığımca Menderes’i işaretleyerek şunları söylediydi:
“YAHU bu millet sana güvendi, seni sevdi, koskoca başbakan yaptı. Neden siyasete karıştın da astılar seni?”
ŞU KIB-TEK odaklı bitmez tükenmez olaylarla ilgili tartışmaları izledikçe hatırlıyor ve diyorum ki kendi kendime: “Yahu seni koskoca elektrik santrallerinin, ilgili enerjinin, yönetim mekanizmalarının, kurumlarının yetkili ve sorumlusu oluşunun da ötesinde “mutlak kralı” yaptılar.
Ne var ki olalı beridir de karga gibi burnun şaibe ve iftiralardan kurtulmuyor. Adın pazara çıkmış hemen her gün medyanın demirbaş kaynaklarından biri oldun. Az biraz köşene çekilsen, kafanı dinlesen, sen de millet de rahat etseniz, kıyamet mi kopar?
YOK! Reyting peşinde koşan sinema artistleri gibi Allah’ın günü yeni bir olay yaratıyorsun.
Oysa azıcık rölantiye yatsan sen de millet de rahata huzura kavuşacak.