RUM BAĞNAZLIĞI DEVAM EDERKEN: Bir gün Rusya Ukrayna savaşı da bitecek. Hatta Rusya ile Ukrayna arasında yeni dostluk, iş birlikleri anlaşmaları imzalanacak. Fakat 1954’lerden beridir ateşinin Rumlar t...

RUM BAĞNAZLIĞI DEVAM EDERKEN: Bir gün Rusya Ukrayna savaşı da bitecek. Hatta Rusya ile Ukrayna arasında yeni dostluk, iş birlikleri anlaşmaları imzalanacak. Fakat 1954’lerden beridir ateşinin Rumlar tarafından yakılıp sürekli söndürülmeden devam ettirilen “Kıbrıs siyasi sorunu” inadına yine bitmeyecek! Büyük ve dünyasal bir deprem faciasının henüz ne yaraları sarılır ne göz yaşları dinmezken artık çözümsüzlüğü kronik hale gelen Kıbrıs siyasi sorunundan söz etmek, sadece dünyasal bir ayıp değil, patenti Rum-Yunan tarafına ait olan bir dünyasal siyaset rezilliğidir de! Çünkü “birlikte yaşama” Güney’de ve Kuzey’de iki komşu olarak var olma becerisi gösteremedikleri bir yana… Adadaki Türk varlığına tırnak kadar tahammülleri olmayan ve tüm ada egemenliği sevdası uğruna   kanlı savaşları bile göze alan “Rum-Yunan” ikilisi için ne barışın anlamı vardır ne de halkların birlikte yaşayabileceğine yönelik nasiplendikleri bir uygarlık ve insanlık evrimi vardır! *** NİTEKİM geçen hafta yıllardır bitmeyen ikili görüşmelerin bir yeni versiyonunda buluşan Sn. Tatar ile Sn. Hristodulidis yani bu adanın Kuzey’de ve Güney’de var olan Türk Rum halklarının liderleri olan  cumhurbaşkanları bir araya gelerek “Acaba bir çözüm olasılığı yaratabilir miyiz” düşüncelerinde birbirleriyle konuşup sohbet etmişler ama hayatların yaşamla ölümler arasının şah damarında aktığı, deprem gibi büyük ve dünyasal bir felakete karşın  “olası bir çözüm müjdesini” değil, bundan sonra da “öyle geldi böyle gidecek bir Kıbrıs sorununun” devamı vaadinde bulundular! Üstelik yeni göreve başlayan çiçeği burnunda Hristodulidis umuduna karşılık. Ve ispat ettiler: Rum toplumu için liderlerin görüş ve inisiyatifleri yoktur! “Ulusal” sansalar da kendi çıkarlarını gözeten kilise çıkış ve beslemeli tek bir ideaları vardır: O da “nüfus çoğunluklarına dayalı ve tümden ada egemenliğidir.” (ASLINDA bunları yazıp söylemek bile abese iştigaldir ama yazık ki bu sorunu bilen ve anlayan sadece Türk toplumudur!) *** PEKİ NE OLACAK? Depremler sonrası bir solukluk duraklamada neden aklım Kıbrıs sorununa kaydı? Aslında hiç çıkmadıydı!                  Çünkü çözümsüzlük dolayısıyla bu adada kırk yılı aşkındır bedel ödeyen taraf biziz! Rum halâ 1963’lerden kalma antika anlaşmayla tüm adanın tanınmış “Kıbrıs Cumhuriyetidir” Türk ise bu Cumhuriyete isyan eden! PEKİ bu bağnazlıkla biz nasıl  mücadele ediyoruz? Hâlâ bu adada “federasyon” mu yoksa “ayrı devlet” olarak kalacağımıza dair veremediğimiz karara yönelik tartışmalarla!  Bu konuda siyasi partilerimiz belirgin bir görüş birliğine varamadılar *** FAKAT: Tabandaki Türk ve Rum halkları devletlerinin resmi siyasetleri dışına çoktan çıktılar. İki ayrı toplum olarak sadece alış veriş gibi günlük bir ilişki kurmakla kalmadılar; yaşam mücadelesinde pek ala da biri birlerine yaslanarak, işbirliği yaparak bu adada kaçınılmazın, realitenin, birlikte yaşamanın zorunluğunu ispat ettiler. Ekonomik ilişkilerle çözümün mayasını oluşturdular.. BARIŞIN kıymetini bilmeyenler tutun ki sonunda sadece “savaşırken ölerek” öğrenirler. Ki hem çok geç kalırlar hem de sonucu yeni düşmanlıklarla ileride sürüp gidecek siyasi depremlerden başka bir şey bırakmazlar! İşte Rusya Ukrayna savaşı! Bugüne kadar 40 bin insanın öldüğü söyleniyor. Fakat neyin ve hangi ilkenin hangi dünyasal kazanımın yararına! RUM tarafının bu adada hâlâ neyi ümit edip neyi umduğunu da doğrusu bilmiyorum ama bir gün  artık “AB’ye bile yardım teklifinde bulunacak” kadar zıvanadan çıkmış o beyinsel “megalo manyaklık kusuru” ile  bu adanın “sahibi” değil, mezar taşında “aptal” yazılı bir son tecellide bir daha geri dönemeyince gider!   ***   VE “BİZE” DÖNELİM: Her gün  olduğu gibi dün yine sabahın erken saatlerinde Mağusa Surlariçi’nde kahvehanedeydim. Üst üste iki sade sabah kahvemi içmezsem gözlerim açılmaz, beynim çalışmaz… Yurttaşı dinliyordum.. Birisi diyordu ki “Eee! Şimdi Türkiye’deki bu depremden sonra Ankara’dan nasıl para isteyeceğiz? Hangi yüz suratla? Hadi bu ayı idare ettik. Ya gelecek ay?..” Diğer biri artık “taşının çatladığını” bildiğim bir yurttaş çok güzel bir cevap verdi ama yazılmaz! Bir diğeri ise vaziyetleri şöyle anlattı: “Zaten korkulan başa geldi. Acilen ödenmesi gereken krediler falan vardı. Ne var ki hükümetin borcunun olmadığı banka yok. Ne var ki zar zor bir şirketten biraz para denkleştirdi ama ya önümüzdeki günlerde ne yapacak? BİR DİĞER yurttaş “müjdeler olsun” dedi. Hıyarın kilosu 50 liraya çıktı. Var mı satın alacak babayiğit?” Öteden bir ses çıktı: Bana ne ben öyle hıyarı yemem, yeyenlere afiyet olsun! Gazete manşetlerine baktım sonra: Artık ev almak hayal olmuş! Bir diğer haber Sn. Başbakan’ın son ve büyük felaketler dolayısıyla “deprem ilmine” merak sardığıydı!.. Bu konuda prof.’larla görüşüyordu. Bundan sonra “adımlarımızı bile bilime uygunluğunca atacakmışız!” TUTUN ki bugüne kadar kısır döngülerde heyemola çeken KKTC deprem dolayısıyla geçirdiği travmatik darbe sonucunda yaşadığı şok nedeniyle  restorasyonlar ve reformlar dönemine girecek kadar aklın mantığına döndü mü diyelim?  Hiç umudum yok ama hadi öyle olsun.