Devlet sorunları çözerken yenilerini yaratmaz! Dolayısıyla “yine olmadı” diyorum ve ekliyorum: “Devlet yine sınıfta kaldı!” Çünkü “tasada ve kıvançta, iyi ve kötü günlerinde yurttaşlarının yanında yer alması gerekirken tam aksine bir hasım duruma düştü!”

   Kendi asli ve yasal olması gereken vazifesini yerine getirmeden yurttaşlarına karşı sahip olduğu “devletsel üstünlük ve gücünü” kullandı! Ve ne yaptı?

LAGUNA dedikleri apartmanın kiracılarını kaç zamandır başka yerlere taşınmalarını istediğinin ve planladığının eline geçen fırsatında “yine ve derhal” binayı boşaltmaları uyarısında bulundu. “Yoksa” dedi “ilk depremde bu bina yıkılır canınızdan olursunuz!”

   VE DEVLET ile organı olan “Vakıflar İdaresi” kiracılarını doğal afetten korumak amacındaki “doğru olan kararını” tipik ve muzır bir ev sahibi esamesine düşürerek “insafsızlığa” sarıverdi!  

   OYSA devlet böylesi muzır bir ev sahibi gibi davranma hakkında değildir! Kiracılarını “ne halleriniz varsa görün” diyerek kapı önüne koymaya ya da resmen apartmandan atmaya teşebbüs etme hakkının olmadığı gibi!

   YA NE YAPACAKTI? Önce kiracı durumundaki yurttaşlara içinde insanca ikamet edecekleri yeni konutlar sağlayacaktı.  Yada olanaklar hazırlayacak ve ötesi tedbirleri de alacaktı ki kiracılar mağduriyet yaşamasınlardı..

   Ki yasası vardır: Doğal afette zarar görenler   devlet tarafından hem tazmin edilirler hem de rehabiliteleri yapılır..

   NE var ki bizde devlet yada devletin kudret ve yasaları ile teçhiz edilmiş gelip giden hükümetler için böyle bir kaygı yoktur! “Ben yaparım olur” derler ve olur! Oysa:

***

   OLAYIN çok daha büyük çaplısı olsa da acıları ile yarattığı felaketi yaşanmakta olan TC’deki son depreme bakılmalıdır! Olan bitenden sonra da yıkılması gereken hasarlı binalar gözden geçiriliyor ama kimseler “bu bina tehlikelidir hadi boşaltın” denilerek kapı önüne konmuyor, rehabilite ediliyorlar..

   Oysa Laguna’da bir emrivaki söz konusu oluyor! Şöyle ki “devlet otoritesi ve yetkilerine sığınılarak, “siz bu binayı boşaltın da sonra ne haliniz varsa görün” gibilerinden bir sorumsuzlukla insafsızlık tutumu sergileniyor! Dolayısıyla “devlet bu olmamalıdır” dedirtiyor!..                                                                                                                                    ***                                                                                                     

   LAGUNA’dan başlamışken yılların bir başka ve büyük sorunu olan şu “Evkafın mülkleri” konusunu (geçmişte gündemimizden düşmezdi) bir daha hatırlatayım.. Ve hemen sıcağı sıcağına ekleyim: “Dökülüyorlar, yıkılıyorlar, yağmalanıyorlar, harcanıyorlar!”

   NİCE vakıf evleri kerpiç olanlarından taş yapılı olanlarına kadar çoğu asırlıktırlar.. Vakıf kanunlarına göre bu evleri yıkamaz yeniden yapamazsınız! Tabi satamazsınız da.. Tamiratları ile restorasyonları zaten “Vakıflar İdaresinin” yetki ve sorumluluğundadırlar.

   KKTC’de, Kıbrıs’ın tüm yörelerinde, Güney’de vakıf malı olan bu mülklerden yüzlercesiyle vardırlar.. Geleceklerde ne oldukları ne olacakları da doğrusu çok iyi bilinmiyor..  Ki emsallerinden biri de Rumların Kuzey’deki “kilise mallarıdır!” Nitekim geçmişte bir ara Rum’un kilise malları ile Türk mülkleri arasında takaslar falan yapılacak dendi ama artık bu konularda tırnaklık haberlere bile rastlanmıyor ne olup ne kaldıkları bilinmiyor!.. Laguna da bu silsilenin bir parçası nasılsa yıkılma tehlikesi nedeniyle gündem oluyor işte!

   SON SÖZ MÜ? Çözüm olmadan şimdilerde kabuğuna kıvrılıp uykuya yatmış salyangozlar gibi her bir şeylerden habersiz ve her bir şeye bigane oluşa nazire sürüp giden bu tip sorunlar süreklilik kazanıp  devam ederlerken;  bundan sonra da yaratacakları sorunlarıyla biteviye karşımıza çözümsüzlüklerinin anomalileriyle   çıkacaklardır! Nitekim:

***

   BUGÜNE kadar “kapalı” statüsü ile sürdürülüp götürülen “Maraş sorunumuz” vardır ki yıllar sonra sadece bir mahallesini bile açmak bile siyasi olguları olumsuz etkiledi!         

   ŞÖYLE ki sanki Kıbrıs siyasi sorunu “Maraş sorunuymuş” gibi bir intiba yaratıldı! Ve ortada “toplumlar arası müzakerelerden” eser yokken, Maraş odaklı Türk Rum ilişkileri çözümün mihenk taşıymış gibi ortalara sürüldü! Kıyısındaki Palm Beach, Laguna gibi sınırlarımız içinde olması gereken apartman ve turistik tesisler bile sorunun başına çekildi!

   UZUN LAFIN kısası: Maraş’ın açılmasından sonra başlayan yeni süreci siyasi irademizde tutmak bundan sonra çok daha zor zor olacaktır! Önerim değil ama düşüncem şudur: Maraş’ın statüsünden başlayan bir yeni politika kulvarı açmalıyız. Ve artık karar vermeliyiz: Maraş nedir? Mülkümüz mü? Siyasi kozumuz mu?  Yoksa müzakerelerdeki pazarlıklarda kullanılacak dama taşı mı?

   Ki yakında “mülkleri konusunda AB mahkemelerinde davalar furyası başlayacağının sesleri işitiliyor. O zaman karşımızda sadece Yanni’yi, Niko’yu değil Avrupa ülkelerini de göreceğiz.. Bakalım neler olacak neler?