Ne zamandır gündemin dışında seyrediyordu. Bu nedenle unuttuktu. Oysa yıllar önce bu ülkede “devlet oluş sancılanmaları” koyuverirken sürekli “çıkan yasalar” kadar da “değişiklik yasalarının” çıkmasın...
Ne zamandır gündemin dışında seyrediyordu. Bu nedenle unuttuktu. Oysa yıllar önce bu ülkede “devlet oluş sancılanmaları” koyuverirken sürekli “çıkan yasalar” kadar da “değişiklik yasalarının” çıkmasını çok eleştiriyorduk..
Bu nedenle bazıları da bizi eleştirerek “cahillik yapmayın” derlerdi. “Elbet yasalara bağlı olarak zamana zemine, gelişime değişime uygun olarak “değişiklikler, yenilenmeler” olacaktır.”
BENİM savım şöyleydi ama: “Eğer çıkan yasaların daha mürekkepleri kurumadan “değiştirilmelerine” yönelik yeni “yasalar” çıkartılıyorsa şu halde ya iyi hazırlanmamışlar günü birlik mütealalalar ve koşullar gözetilerek yapılmışlardır yada baştan savılmışlardır!”
UNUTMUŞ MUYDUK? Yoksa artık Hacca götürüp getirsek, zemzem suyu ile yıkasak da iki yakasını bir yere getirmenin mümkün olmadığı “devleti çarpık yapılaşmalarından kurtaramadığımızı” demek istiyorum!..
Gerçekten “değişikliği” gerektiren yasalarla uğraşmaktan da vaz geçtikti! Ta ki şu “İhale Yasası Değişikliği” gündeme gelene kadar.. Üstelik Kıb-Tek’li AKSA’lı da oldu muydu keyfini çıkarmadan yakasını bırakmak olmazdı! Ki şimdilerde ancak ikinci oturumda oylanan “ihale değişiklik Yasa Tasarısının” tartışmasını yapıyoruz.
BEN bu aşamada topa girmiyorum. Çünkü “TC’den elektrik akımı sağlamak kadar zorunlu ve kaçınılmaz bir olayı” bile siyasetin bam telinde çalmaya çalışan politikacılar zihniyetlerini hâlâ anlayamıyorum..
Kİ bu ülkede daha 1974’den hemen sonra başlaması gereken bir “TC-KKTC yardım ve yatırımlar furyasının” başlatılması gerekirdi. Hatta laf aramızda Ankara’nın ümüğünü sıkarak oralarda “kalkınma” adına ne yapılmışsa burada da yapılması için ilgili anlaşmalar ve icraatlar kapsamlarında kıçımızı yırtıp başımıza giymemiz gerekirdi..
OYSA: Su değil mi su onu bile istemedikdi! Neymiş? “Sonra Türkiye’ye çok bağımlı olurken siyasi sorunun çözümüne de sekte vurur olurmuşuz!” Öyle mi? İşte mal meydanda: Kırk yıldır Güney’deki Rum ensemizden keyif çalarken biz de o paşa keyfinin gelmesini bekliyoruz.
***
NE DİYORDUK? Çok uzun süredir “devlet olduk ama olamadık” diyoruz! Çünkü bircik bircik, bazen TC’nin en ünlü “anayasacılarından” da yararlanarak oluşturduğumuz yasalara karşın “siyasi sorunla sosyoekonomik sorunları” siyasi koşullarımıza ve “çözümsüzlüğe” uygun olarak değil; “küçük Amerika” tutumlarında çözmeye çalıştık!
YETMEDİ AMA! “İçteki siyasallaşma ile çok partili rejimi de “ulusal çözüm” konseptine uygun değil, “bağımsız bağlantısız ve tanınmış devletler” esinlenmelerinden kopyalayarak uygulamaya soktuk!
SEFERBERLİK toplumu gibi değil, “tanınmış devlet” gibi davrandık. Kaç yıldır? Kırk yılı aşkın süre! Ki “KKTC’yi artık kurucuları da tanımıyorlar!”
Eee sormaz mısınız? 1974 Barış Harekâtı niçin gerçekleştirildi?
Neden hemen ardından Otonom Kıbrıs Türk Devleti kuruldu?
Kıbrıs “Türk Federe Devletinin” kapsamında “federasyon” ve çağrışımı varken neden “Kuzey Kıbrıs Türk Devleti” ile yer değiştirdi?
VE neden KKTC savunulurken Rum tarafı ile “federal sisteme dönüş” savunucularının yarattıkları ikilemlerde hâlâ heyamola çekilmekte?
***
BU KADAR siyasi karmaşa içinde doğrusu “elektrik sorununu” hangi başlığın altına koyup yorumlayacağımızı da bilemiyoruz!
Çünkü unutmak mümkün değildir: TC’den elektrik akımı nakledilmesine ramak kalmışken sadece burun kıvırmadık! “Sonra bağımsızlığımız elden gidecek” diye reddettik de! Üstelik Türkiye’ye karşı oluşturulan karalayıcı bir anti propaganda ile!
***
TC-KKTC ilişkilerini ve var olan sorunlarını ulusalcılığın hamaset kokulu dogmatizmi içinde yorumlayacak değiliz! Çünkü onlarca kez yazıp seslendirdiğimizce henüz dünyada hiçbir “Türk topluluğu” devlet değilken, dolayısıyla tanınmamışlığın yanı sıra hâlâ dünyada “esir Türkler” muamelesi görürlerken bu adada bir avuç Kıbrıs Türk halkı “Kurtuluş savaşı” da verdi “özgür ve egemen devlet” de oldu..
Kİ “Türk Devletleri Teşkilatı” ancak daha dün bir araya gelerek “dayanışma ve işbirliği anlaşmaları” imzalamışlardı ki biz TC ile birlikte bu adada 1974 Barış Harekâtını çoktan gerçekleştirdiydik..
Eee, peki bugün ne oluyor bize? Adada, Doğu Akdeniz’de, Yunanistan’da, AB ve BM’ler politikalarında ne değişti ki kendimizi “radikal değişimler devleti” olarak görmek bir yana, üstelik ne zaman canımız sıkılsa sorunlarımız ne zaman canımızı sıksa “ahdımızı” TC’den çıkarmaya çalışıyoruz!
Bırakın bu konuda TC’ye yönelik vefasızlığımızla ayıbımızı! Resmen ihanet değil mi yaptığımız?
***
ÖYLE ANLAŞILIYOR ki artık TC-KKTC bağlamında sorunlarımızı “özel ve ilgili Bakanların” yetki ve sorumluluklarından da sıyırarak yeni politikalarda yeniden ele almak gerekecektir.
Çünkü biz Türkiye ile dünyadaki her hangi iki ayrı devlet değiliz. Ne de kozlarımızı paylaşmak için mindere çıkmış iki hasım güreşçiyiz!
“Tek Devlet tek vatanız” demiyorum! Fakat artık şunu açık seçik ve gönülden inanarak söylemek, üstelik siyasi sorunumuzun mihenk taşına vurmak zorundayız. “Biz Türkiye ile öncesi ve bundan sonrası tarihi süreci içinde de “anavatan ve yavru vatan” olarak “birlik ve beraberlik içinde yolumuza da yine birlikte devam edecek iki Türk devletiyiz..
Kİ dikkatinizi çekerim: Güney’deki Rum için Yunanistan aynen öyledir! Üstelik “enosisin” gerçekleşmesini isteyecek kadar..
O zaman bir daha soralım: Eee? Biz neyiz? Bu sorunun cevabını çok açık seçik ve artık sağır sultanın bile işiteceğince verebilmeliyiz.