Doğrusu 1974’den sonra “büyük değişimler ve yatırımlarla yenilikler için attığımız “imzalar” o yıllara kadar aklımızla hayalimize getiremeyeceğimiz kadar büyüktü.

Nitekim ispatlı şahitli görüp yaşamıştık ki biz Kıbrıs Türkleri DAÜ gibi bir üniversite kurmak.

Hava yollarımızla hava alanımızı devreye sokmak. Rum’dan kalan irili ufaklı sanayi tesislerini yeniden çalıştırmak.

Mesela konfeksiyon ürünlerini Amerikalara kadar ihracat edecek üretim potansiyellerine ulaşmak.

Rum’dan kalan 4 yüz bin dönümün üzerindeki narenciye bahçelerini büyük oranda kurumaktan kurtararak yıllardır yeniden idame ettirmek mesela Asil Nadir sayesinde Kuzey’in en büyük zirai ve iktisadi potansiyeli haline getirirken binlerce issiz insanımıza da yeniden “iş aş para” kazanmaları gibilerinden çok hayati bir konuda yardımcı olmak… 

VE ELİMİZE  geçen 3 yüzün üzerindeki irili ufaklı sanayi tesislerinden bazılarına sahiplik koyup kaldıkları yerden üretimlerinin devamını sağlarken, Amerikalara kadar konfeksiyon ürünleri ihraç etmek.. Tarım alanları ile sanayi bölgelerinde üretimlere kaldıkları yerden devam etmek başarısı göstermek…

Ve bunları Güney’den gelen yurttaşların rehabiliteleri gibi o yıllarda en büyük sorunlarımızdan biri olarak  çözmek zorunluğumuzla başarmak…

DOĞRUSU yaşanmadan inanılması çok güç olan bir mucize ve  yeni bir göç dalgası içinde   vatan topraklarına, tesislerine kısaca varoluşa yönelik bir “intibak sorunu” efsanesiydi o yıllarda yaşadıklarımızla başardıklarımız... KIBRIS Türk halkı bu efsaneyi sadece yazmadı.. Kuzey’de kurduğu yeni “vatanı” ile bugünlere kadar geliveren bir süreçte “devlet” de oldu… VE HATIRLATAYIM: Barış Harekâtı öncesinde neyi tartışıyorduk? “Bir toplu iğne bile yapmayı beceremediğimizden! Allahın ipliğini bile Rum’dan temin etmek zorunda kalmamızdan.. , Olanca sanayi sektörleri ile tarımsal üretimlerin Rum damgalı oluşlarından…

KISACA kalkınamadığımız için geri kaldığımızdan 2. Sınıf bir toplum durumuna düştüğümüzden! Ki Türkiye yetişmeseydi imdadımıza bugün “enosis” çoktan  gerçekleşmiş olacaktı..

***

BUNLARI HATIRLATMAYA GEREK VAR MIYDI? Evet! Çünkü bugüne kadar Kuzey Kıbrıs’ta ne yapmışsak, “tüm yollar Roma’ya çıkar” misali  vatan millet memleket için değil, kendimiz için düşünülüp planlanıp programlaşmış tasarılar, yatırımlar, girişimler falandı hâlâ öyledir!

İYİ YA: Denecek ki insan önce kendi için var olur. Kendi için yaratır. Zaten bunlar da topluma yansıyan artı katkılar olarak  toplumu ileriye taşıyan “maddi manevi varlıklar olur..

Doğrudur. Öyle olmasaydı “Devletçilikle Kollektivizm,” “Özel sektörle anomim ortaklıklar” falan gibilerinden ekonomik sistemeler tartışılmaz, hangi sistemin toplumu sosyoekonomik yönden  yada öğrenimin taşıyacağı yücelteceği ileriye götüreceği “modelleriyle”  tartışmaya açık tutulmazdı..

Kİ bu ülkede “karma ekonomiden devletçiliğe” “kapitalizmden komünizme varıncaya dek dünayada ne kadar öne çıkan ekonomik model varsa hepsi de tartışılıp KKTC ye uygulaması en uygun “sistemin” hangisinin olabileceği de tartışılmıştır. Mesela Kooperatifçilik hâlâ tartışılmaktadır…Buna rağmen hemen hepsi de “bize uymaz” görüşü ile bir köşeye itilirlerken geriye zaten bir başka ekonomik sistem de kalmadı” komünist sistemden gayrı! FAKAT hangi ekonomik model olursa olsun! Eğer siz “yüksek” dediğiniz “eğitim öğretim kurumları” için bu ülkeye öğrenciler davet ediyorsanız..          Ta Japonyalardan bile öğrenciler Yüksek öğrenimde rahlei tedrislerimizden  geçiyorlarsa… Bu nedenle KKTC’nin çarşı pazarlarına, ötesi tüm alış veriş yerlerine okkayla para ödüyorsalar..

Onlara “velinimet” denir!

DOLAYISIYLE bu dıştan gelen öğrencilere başta yürünebilecek kaldırım ve yolları, kalacakları mekânları, uygun konutları.. Ulaşım ihtiyaçlarıyla, iaşe ve ibatelerini (fakat en ehveninden düzgün tutum ve politikalarda sunmak görevindesiniz..

ONLARI tavuklar, kazlar gibi yolup cascavlak bırakmak üzerine yaratılan pahalılıklarla yokluk altına itecek ,  ezip eleyerek ceplerindeki şukadarcık paralarını söğüşlemek için türlü çeşitli sözde ticaret atraksiyonları yapmak tüm ilke ve varoluş savaşımımıza tükürmekten başka bir şey değildir!.                                                  

***

BUNLARI neden yazdım? Daha dün gazetelerde haberleri ayazlanıyordu: Öğrencilerle anketler yapıldı. En büyük sorunları ulaşım yetersizliği çıktı!              Geçmişte kendi arabaları ile de gelirlerdi. Şimdi bu ülkede velespitle bile bir yerden bir yere gitmek külfet ve tehlike haline geldi! Ki araba dediğiniz Elon Musk’un oğlu yada kızı olsanız kurtarmaz, kahrını çekmek için cebinizdeki para yetmez!

BU BİR: İkincisi şudur. Yukarıda yazdım. Kuzey’i yarattık ama “Kıbrıs Türk toplumunun yurdu uğruna savaşılan kutsal toprakları yaratamadık!

ÜNİVERSİTELER diyarı olduk ama “üniversite öğrencilerine yönelik ne yol yaptık ne doğru dürüst kaldırım. Ne ulaşım olanakları sunduk ne de bu konuda gerçekleştirdiklerimizle yeterli  olduk. Sadece paralarını söğüşlemenin hesapları ile uğraştık! Ki ne kalacakları yurtlar, lojmanları yeterlidir ne ulaşım olanakları. Üstelik artık bunlara o korkunç dediğimiz iaşe sorunlarını da eklemek gerek bu ülkede resmen en basit lokantalarla ayak üstü karın doyurmalar bile kazıklanmalarına yetip artmaktadır!

KISACA dış ülkelerden gelen üniversite öğrencilerini her yönden istismar ediyoruz!

Böyle bir Yüksek Öğrenim tutumu ile de vaziyetler idare edilir ama sadece bir süre. Yani kendi elimizle kendi gözümüzü çıkarmayalım diyorum. Dıştan gelen Yüksek Öğrenim öğrencilerini  bu ülkede yoğunluğunca tutmak ve onlara yaşanabilir geçinile bilinir olanaklar sunmak  da hem insanlığımız hem de siyasi yönden politik kazancımızdır.. Aman dikkat diyoruz!