Çözüm refleksimiz zaten yoktu. Çünkü “problem şuuruna” varabilmek anlı şanlı devletlerin bile yoksunu oldukları bir kabiliyettir… Bizse olan kırıntılarını da kaybettik. Nitekim yaratılan her toplumsal sorunun çözümü artık aylar, yıllarca sürmekte, bazıları hiç çözülemeden sürekli ötelenmektedirler!

   Asıl tuhaf olanı ise o aylarca sürerken toplumu olumsuz etkileyen sorunu çözdükten sonra karşısına geçip “Ooo, amma da kolaymış ha” diyecek şaşkınlığa düşmüş olmamızdır…

   OYSA o “kolay” dediğimiz sorunlar yapacağını yapmış, mesela okullar haftalarca öğrencilerine kapılarını kapatmış, kesintisiz bir süreç olması gereken eğitim öğrenim aksamış ve “kayıpları” zararlar hanesine çoktan kazınmıştır. Ki çoğu zaman zararlarının telafisi de mümkün olmuyor!

   GEÇTİĞİMİZ hafta nihayet uzlaşıya varıldığı için kaldırılan öğretmenler sendikaları grevlerinden söz ediyorum…

   İki keçinin bir dar köprüde buluşması hikayesine nazire sidik yarışmasına dönüştürülmüş “ben sen” inatlaşmaları üzerinde geliştirilmiş olay eğitim öğrenim aksatır öğrencilerin kayıplar hanesine kazınırken mesela bu haftaya çok da mesut ve mutlu giriyoruz…

   ÇÜNKÜ üstesinden gelinemeyen sürgit grevleri zaten zamanı geldiydi okulları yarı yıl tatiline sokarak kadük duruma getirdiler. Kim? Eğitim Bakanlığı…

   PEKİ “kazanan? Yok! “Kaybeden? Çok! Binlerce öğrenci boşuna geçen zamanlar, bir kez daha prestij yitiren hükümet ve devlete karşı sarsılan güvenler!

***

   YENİ bir haftaya böyle netameli yazılarla başlamak, geleceklere yönelik tasavvurları değil, az zaman önce geçip giderken toplumda yeni yaralar açan bitmeyen sorunların muhasebesini yapmak zorunda kalmak bir devlet için ne kadar yararlı ve anlamlıdır bilmiyorum ama mal zaten ortada: Kırk yıldır iki yakamız bir yere gelmedi!

   BU nedenle Türkiye’de gerçekleşen son seçimlere “sonuçlarıyla” değil, “bize nasıl yansıyacağının” sorgulamasında takıldım…

   FAKAT: Ne “bu son şansımızdır” diyebildim büyük değişimler özleminde… Ne de “İşte şimdi komşunun canına okuduk” diyebildim…
   Artık “sürpriz” teşkil etmediklerince bizden sorumlu yeni Dışişleri Bakanı’na şöyle bir göz attım…  Elbet bir de “koordinatörümüz” olacak acaba kim merakında düşündükten sonra söylendim: “Demek bir dört yıl daha bu kez bu siyasi kadro ile yolumuza devam edeceğiz!”
   VE YOLUMUZA baktım kahve telvelerine bakarcasına… Kıbrıs Türk halkını önümüzdeki yeni dönemlerde de çatlatıp patlatacak olan sorunlar dizi dizi!

***

   EKONOMİ mesela: Vakti zamanında “ekonomi” dediğimiz bu ne menem kelime ile tanıştığımızda rahmetlik Denktaş’ın icadı olan “Türkten Türke kampanyasıydı!” 

   Uygulamaya sokulduğunda bizim tüccar ve esnafımız yasak olmasına karşın Rum’dan gizlice satın aldıkları ticari eşyaları Türk müşterilere baskın pahasına satarlardı! Kıbrıs Türk halkı o dönemlerde yediği kazığı bir ömür yese gene de açığı kalırdı!

***

   TURİZM MESELA: Keşfetmemize neden olan EOKA saldırıları döneminde ülkemize gelen yabancı Barış Gücü askeriydi. Fransızlar, İngilizler… Doğrusu meyhanelere iyi para bıraktılardı… O zaman turistin de para harcayacağını düşündüktü ki işte ilk turizm bilincimiz böyle gelişti! Ki henüz o dönemlerde sahillerimiz bakirdi. Otellerimiz yoktu askere yetecek kadar “genel evler” vardı…
   Turizm deyip geçmemeli! Şimdi de kumarhanelerimiz ve kara para aklama marifetleriyle vardılar…      

***

   YAHUT TARIM MESELA: Hep kuraklık vardı ama inadına “kaybetmeye doymayan kumabazlar gibi yıllar yılı inatla arpa buğday serpildi tarlalara…

   Sonra yağmur beklendi! Ki bizim sert makarnalık buğdayımız vardı. Bir bakanımız daha verimlidir diyerek Amerika buğdayı ekimini teşvik etti! Ülkede ne makarna üretimi kaldı ne o doyumsuz lezzetli ekmeklerimiz çöreklerimiz. Neyse ki TC’den akıtılan su “tarımımızı az biraz kurtardı ama “hayvancılığımız” nanay! Dünyanın en pahalı etini satın alıyoruz.

***

   TİCARET MESELA: Hâlâ kimseler tarifini yapamadı! Bazı uzmanlara göre olmazsa olmazdır çok ama çok önemlidir ama çoğu vatandaş için “milleti” kazıklamanın pahalılık yaratıp altında kalanın boynunu koparmanın adıdır…

   Ki yıllardır ne zaman izahı yapılacak olsa daha ilk cümlelerine “kazık ve kazıklamayla ilgili” anlatımlarıyla başlarlar…

   VE ULAŞIM falan: Artık günlük çetelesi tutulmaktadır. Hangi gün hangi yollarda kaç cana kıydı! Ki sürücüler Mağusa’dan Lefkoşa’ya sağ selim vardılar mı kurban kestirip “şükrederler!”

***

   VE SANAYİ VE TİCARET FALAN: “Mezbeleliğe dönüşmüş bölgelerinden” biliriz! Bir de yurttaşın yediği kazıklardan… Her zaman dört ayaklarının üstüne düşen ulusal varlıklarımızdan biridir…

   HA EĞİTİM Mİ? Eskiden tedrisat günleri hesaplanırdı. Şimdi tedrisata başlanan her yeni dönemde kaç gün grev olacağının programı yapılır…

   İÇİŞLERİ BAKANLIĞI MI? Büyük bir ciddiyet ve salahiyetle KKTC’nin gidişatını takip eder, notalar alır bültenler çıkartır emirler yağdırır… Son zamanlarda bitmeyen seçimlerle meşgul olduğundan ötesi asli işlerine bakamıyor bu nedenle çok üzgündür çok!  

   DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI: Bir yenisi daha dün Ankara’da göreve başladı! Doğrusu çok iyi tanımayız ama yakında tanıyacağız elbet çünkü kendilerini çok iyi tanıtırlar… Falan ve filan…