Ülke gündemini “biz yurttaşlar” yani kendi “yöneticilerini” seçme hakkına sahip insanlar yapmıyorlar! Buna zaten yetkileri yoktur.. Bu nedenle ülke yönetimine talip olan siyasi partilerle liderliklerinin plan programlarını beğenseler de beğenmeseler de onlara sadece uyarlar!    

   ASLINDA olay karışıktır! Demokratik kurallarla seçimi kazanıp ülke yönetiminin kaderini yüklenen siyasi partilerin arkalarında salt halk desteği yoktur! Sadece “iktidarlarla icraatlarına” uymak gibilerinden kaçınılmaz yurttaşlık görevlerini yerine getirme zorunlukları vardır!  

   Ki yeni seçimler yaklaştıkça tutun ki ülkedeki muhalif kesimler “vatan millet” için başarılı ve yararlı icraatlar yapılmasını değil; seçmenlerin canlarını sıkacak, olumsuz tepkilerine neden olacak tatsız ve “can sıkıcı icraatlarını” gözlerler!

   MESELA: Her halde Üstel Hükümetinin “vatan millet” deyip yeni icraatlarla ülkenin önünü açmasını muhalif siyasi partilerinin alkışlarla desteklemesi beklenilemez!  

   Keza bir sabah büyük bir mucize sonunda et süt ötesi gıda maddelerinde büyük ucuzluklar söz konusu olsa her zaman ülke iktidarına talip olmak durumundaki muhalif siyasi partilerden, “bravo Üstel hükümeti” şarkıları söyleyerek yollarda yürümelerini de bekleyemezsiniz!  

   OYSA söz konusu olanca aykırılıklara ve “zıt güçler dengesi” diyerek “başarılarla kalkınmaya” bile “üzülenlerin” de olabildiği gerçeklerde; tutun ki “iktidar muhalefet ilişkilerinin”   aynalarda yansıyan bu çelişkili fotoğraflarına “çok partili demokratik teamüller” derler!      Kİ halktan da her zaman beklenen “fedakârlıkla ulusal çıkarları gözetmeleridir!” Ve yanı sıra bir yandan da siyasi partiler arasındaki “rekabet unsurlarını oluşturmaları!”

   Haliyle demokratik denilen ne “ben sen” kavgaları biter ne de rekabetlerden kaynaklı tartışmalar diner!                           

   Ki somuta indirgersek bu ülkede TC’den akacak suya da karşı çıkıldıydı belki gün gelecek kablo ile elektrik sevkine de karşı çıkacaklar olacaktır!            

               

***

   BU “partisel” ve “zümresel” aksiliklerle tezatları neden yazdım? Çünkü ne toplumlar sanıldığı kadar, eskilerin “mütecanis” dediği “birlik beraberlik içindedirler ne de canları her zaman vatan için feda edilecek kadar hazır ve nazırdırlar!

   BU NEDENLE henüz bitmeyen ulusal mücadelemizi sürdürürken Kıbrıs Türk halkını “liderler” yönetirdi! Fakat Dr. Fazıl Küçük gibi.. Denktaş gibi…  Mücadele toplumuyduk. Var olmakla yok olmak tercihi bize aitti.. Sonuç ortadadır: Kıbrıs’ın hakkımız olan yarısını devletimiz yaptık ki şimdi de bu devlete en az Güney’deki kadar çağdaşlık katmak için uğraşıyoruz..

   VE hem gelen su hem de kablo ile gelecek olan elektrik akımından sonra bu adada asıl büyük sınav başlayacak: Kuzey’in yaratılması… Hepimize mübarek olsun..

***

   KISACA TAKILDIĞIM: Sn. Erdoğan’ın KKTC’yi ziyaretinin hemen ardından başlayan ve genelde “yatırımlar” başlığı altında sunulan yeni bir dönem başladı.. Hemen tüm “projelerin” gerekli olduğunca KKTC’ye yansıyacak faydalarını şimdiden kalkınma ve varoluş hanemize “başarılarımız” olarak kaydediyoruz..

   ANCAK yukarıda da yazdık.. KKTC de “paylaşım kavgası” bitmedi! Hatta “başarılı yatırımlar” karşısında bile!

   Kısaca “ulusal” kimlikli icraatların başarılarını bile şüpheyle karşılar olduk! Neyse ki “sporun” dışında!

   Ki öteden beridir bu ülkede bazı spor dallarında tutun ki 80 milyonluk Türkiye’nin önüne geçecek şampiyonlukların sahibi olabiliyoruz..

   Son örneğini büyük başarısı ile kız atletimiz Buse kızımız gösterdi şimdi de Polonya’da yarışacak..

Öte yandan masa tenisinde son günlerin yeni yıldızı MJısra Eyüboğlu..

   YANISIRA periyodik aralıklarla okullarımızın Türkiye’deki spor dallarındaki yarışlarda sağladıkları başarıları.. Yetişmekte olan genç, dinamik, aydınlık, “insan hak ve özgürlükleri” ile donanmış gençlerimize baktıkça defatle Ziya Gökalp’ı hatırlamadan geçemiyorum: Ki ne diyordu Gökalp? “Gelecekleri görebilmek için elimizde rasat aletleri yoktur. Fakat yetişmekte olan gençlerimize bakarak o geleceklerin ne olacağını bilmek mümkündür…”

İŞTE şimdilerde “geleceklere” ülkedeki gençlerimizin yarattıkları başarılarından, aydınlıklarından sağladıklarımdan bakıyoruz..        

***

   BU NEDENLE ama bir daha sormalıyız: Üzerlerine titrediğimiz yetişmekte olan gençlerimize sağladığımız olanaklar, yaşam koşulları yeterli midir? Ki hemen her yeni ders yılına hâlâ “eksikliklerden” alt yapı yetersizliklerinden şikâyetlerle başlarız!

   Tüm toplumlar için halledilmesi gereken tek ortak sorundur “eğitim olanaklarının” sağlanması olayı.. BU nedenle ülkede 29 okul inşa edileceği haberlerine son yılların en büyük olayı diyorum…