Bu adanın herhangi bir yerinde doğup büyümemiş, suyunu içip ekmeğini yememiş, cefasını ve sefasını sürmemiş… Yani eğer Kıbrıslı değilseniz “siyasi sorunu” da anlayamazsınız, nedenlerini de…             

   NİTEKİM “Kıbrıslıların” dışında  başta BM ve AB olmak üzere, “ilgileneceğim” derken, burunlarını sorunun içine sokup beterince sorun yaratan örgütler nedeniyledir ki bu adada, dedemden de işitirdim, hiçbir devrede ne rahatlık oldu ki istikrar ne de huzur oldu insanları huzur duysun.

   DOĞRUYU söylüyorum: Çünkü  ben Mağusa Surlariçi’nde Maronit kadınının hanayında doğdum. Bir süre sonra da Akkule Mahallesi’ndeki Osmanlı döneminden kalma eski bir “deve hanından” bozma iki buçuk kemerli kiralık eve taşındığımızda ve henüz yeni yeni konuşmaya başladığımda o yıllardan bu yıllara hatırladığım evin sundurmasında babamın dedemin, amcamın ve bazen tanımadığım bazı insanların  bir aşağı bir yukarı volta atarlarken, sabahtan akşama bitmeyen tartışmalarıydı.                                                                                       

   Ne VARDI o konuşmaların içinde derseniz, odağı Mağusa Limanı ve işçi hakları olan  “İngiliz sömürge idaresinin limanın yetkili ve sorumlularının  Rum işçilerini kayırdığıyla Rum faşizmi. Ve  AKEL’in Türk Rum işçi hakları derken Türklere attığı kazığı ile kancıklığı ve de sonuçta  ezilen Türk işçisinin alnı şakına kazındığınca kara bahtı. Buna karşın denecek ki: 

   PEKİ AMA AKEL işçi haklarını çeke söke almadı mıydı? Bizim için değil, çoğunluğu Rum olan kendi işçileri için. Türk işçileri de araya sıkıştırmak zorunda kaldılardı.

   Dahası limanda yıllar yılı yevmiyesi daha çok işlere hep Rum işçiler kanalize edildi. Zaten işveren durumundaki ithalatçılar, tüccarlar ve acenteleri   de çoğunlukla Rumdu…   

   HA NE DİYORDUK? Eğer Kıbrıslı değilseniz bu adada ne siyasi sorunu anlayabilirsiniz ne ötesi sosyoekonomik yapısallığını..                                                                                                                                    

   Kİ bazen bizlerden bazıları da anlamıyorlar! Şöyle ki  “Türk toplumunun Kuzey’de tanınmış devlet statüsü” kazanamadan.. Dolayısıyla adada siyasi yönden tanınmış iki eşit devlet birbirlerini “devlet” statüleri ile tanımadan… “Federasyonun” bir çözüm olabileceğini, Rum Türk halklarının pekala da birlikte yaşarlarken işbirliği yapabileceklerini zannediyorlar.  

   (Oysa bu adada bugüne kadar Rumlarla   bazı insani yardımlaşmalardan öte ne işbirliği oldu ne güç birliği.

    Londra Zürih Anlaşmaları sonucu oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti ahkâmları bile  bu konuda yetersiz kaldıydı.

   

                                                                                              ***

   NEDEN YAZDIM? Geçen gün gazetelerin manşetlerinde Üstel hükümetinin “yeni atılımları” denilen 7 maddelik icraatlar listesi yayımlandıydı.  

   Kapsamında “sosyal konut projeleri” de vardı  “engellilerin istihdamı” da ötesi bazı tasarılar da. Fakat Mağusa Limanı yoktu. “Neden yoktu” diye sorsanız “Zaten öncesinde Girne Limanı ile karara bağlanmışlığı ile hükümet programında var olduğu  söylenecekti.                                                                      

   NİTEKİM alıştırdılar. Artık her hükümet değişimlerinde otomatiğe bağlanmış olarak “icraatlar, projeler, yatırımlar” gibilerinden başlıklar altında yer aldığınca, Mağusa Limanı’nın restorasyonu da hiç eksik olmaz!.. Ki her hükümet değişiminde programlardan programlara devredilir ama söz konusu limana hâlâ nokta bile oturtulmadı.                                                                                                                                    

***

   BUNA KARŞIN Maraş açıldı ya! Artık devasa otellerinin yeniden devreye sokulmasına, “büyük turizm potansiyeli” ile nasıl para basacağına kadar maşallah üzerinde denklemi kurulmayan, tasavvurları yapılmayan sahilindeki kum taneleri bile kalmadı.

   İYİ AMA bu Maraş dedikleri kadar olacaksa Mağusa Limanı’nın da aynı konumda “olması” gerekmez mi?  Nitekim bir zamanlar bu limana İsrail’den feribotlarla gün aşırı turist taşınırdı. Haftada bir gün Mısır’dan Akdeniz’in en modern yolcu vapuru “Fuadiye” gelirdi. Hatta Barış Harekâtı’ndan sonra T.C.’den sürekli iki tane feribot biri gelirken diğeri giderdi..  

   DENECEK ki “Hükümet programında vardır gerekenler yapılacaktır” ancak unutmayın. “Maraş hâlâ bizim değildir!..” Hele başlayın o “Develimanı” sahilindeki otellere dokunmaya, bakın görün nasıl kıyametler kopacaktır.                                                           

   Benim sözünü ettiğim Mağusa limanının konumudur. Restorasyonudur. Her gelen hükümet programına alır ama nokta oturtmadan çeker gider!

   Neyse, gelecek hafta buluşmak üzere…