Ergenlik dönemi, her kuşak için öncekilerden farklı değer, özellik ve sorunlar taşır. Bizler genelde, ergen genci anlamaya çalışırken, “bizim zamanımızda” diye başlayan geçersiz ölçütlere sığınabiliriz. Bu bazen genci anlamak bazen de eleştirmek için başvurulan bir yol olsa da, fazla işe yaramaz. Ergenliğe yeni giren ve çocukluğunu arkasında bırakmaya hazırlanan kişi ile ergenliği süren ve yetişkin kabul edilen gençler arasında bile kuşak farkının getirdiği anlaşmazlıklar yaşanabilirken, bizlerin geçmiş zamana yönelik özlemlerimizin, ergenlik dönemini yaşayan çocuk ve gençlerimize pek de faydası yoktur.

      Günümüzde, ergenlerin yaşadığı sıkıntılara bir göz atın. Yeme bozuklukları, anksiyete, depresyon, davranış bozuklukları, dikkat dağınıklığı, zekâya veya bir gelişimsel soruna bağlı olmayan öğrenme güçlüğü, cinsel kimlik bunalımları veya karmaşaları, ebeveyn ile yaşanan iletişim sorunları, gelecek kaygısı ve daha nice sorun; bizim zamanımızda ya yoktu veya bu kadar ağır değildi.

      Çok daha eski yüzyıllara ise çocuk veya ergen olmanın “adı” bile yoktu.

      Oysaki günümüzde, çocuk ve ergen; toplumsal yaşamın içinde aktif olarak bulunmakta; kişisel gelişimini sürdürürken bilim, sanat, spor gibi çok çeşitli alanlarda üretim yapabilmektedir. Çağın teknolojik ve bilimsel gelişmelerini, gündelik yaşamına uyarlamada çoğu yetişkinden önde gidebilmektedir.

      Bütün bunlara rağmen, bir ergen, bu yüzyılda, payına düşen sıkıntıları, fırtınaları yaşamak zorunda. Bazılarında ebeveyn bolluğunun getirdiği kafa karıştırıcı çelişkili yaklaşımlar, bazılarında ise, kimsesizliğin derin hüznü. Bu kadarla kalsa iyi diyeceğim geliyor.

      Ebeveyn yokluğu, ölümle ilişkili olabilir elbette ve bu ergenin baş edebilmesi mümkün olan bir yoksunluktur. Ergen; canlı kanlı yaşamında yer işgal eden ebeveyni, var ama “yok” gibi davranıyorsa yolunu şaşırabilir. Alıp başını giden ebeveyn var. Çocuğundan nemalanan var. Kendi küçük dünyasında ördüğü kalıplara göre doğrularını dayatan ve ergeni kendi düşünsel sisteminde tutsak edenler var.

      Bireysel gereksinimlerin her şeyin üstünde tutulduğu bu yüzyılda bencillik, sadakatsizlik diz boyu. Kâr güdüsü, yola rota olmuş. Ergen bu resmi görürken, doğru bir yol gösterici olmak ne kadar da zor. İçeride sorunlar diz boyu iken dışarıda boş alanı dolduracak zararlılar hazır ol durumunda beklerler. Zaman onların en büyük avantajıdır çünkü çağımızın saati, “yüreğinin götürdüğü yere git” diliminde durmuş gibi.

      Erozyona uğramış ilişkiler sisteminde, çocuk ve ergen; ayak izlerini takip edeceği birilerini bulmaya gayret eder. Ailesi değilse, yabancılar. Yabancıların kol gezdiği sanal gerçeklikten, insanı “insansı yaratık” yapmaya yönelten tüm kötülükler meydanı boş bulmaktadır.  Zaten fırtınalar dönemi olduğunu bildiğimiz bu süreç, kasırgalarla sallamaz mı ergen genci? Savurmaz mı uçsuz bucaksız yerlere?

      Ergen olmak bu zamanda zor. Ancak, ergeni anlamak da mı zor? Yargılardan arınarak, ona bir baksak? Bir içeriden bir de dışarıdan baksak? Sonra oturup bize bir hesap çıkarsak ve ödesek?

      Hepimizin gelecek nesillere karşı görev ve sorumluluklarımız vardır. Sadece anne ve baba değil; toplumsal kurumlar, kurumlarda çalışanlar, sorumluluk alanlar, ergenlere verdikleri hizmet ile maddi yaşamlarını sürdürenler değil; mahalledeki bakkalın, köşedeki bet ofisin de ergene yönelik görev ve sorumlulukları vardır.

     Ergenler sanal dünyanın, ürün pazarlayanların, umut tüccarlarının kârlı kapısı olmamalıdırlar. Onlara nadide bir çiçeğin yok olmaması için gösterdiğimiz gayretten daha fazlasını borçluyuz.

      Ebeveyn ve toplum olarak.

      Haftaya ergeni anlamaya yönelik konuşalım.